Bu sezon, İnönü’de oynadığımız ilk maç olan Göztepe maçına giderken, geleneksel “Kutsal Topraklar” (Çarşı) ziyaretimiz sırasında pek çok taraftar durdurup sordu:
“Zafer Abi. Bu takım ne yapar bu sene?..”
Hem burada doğup büyümüş, yani “Mahallenin (Akaretler) çocuğu” sıfatımla hem de bilebildiğim kadarı ile 3 nesil kökenden Beşiktaşk’lıyım. Çarşı ve civarında Rahmetli Dedemin (Annemin babası) 3-4 tane kıraathanesi varmış, geçen yüzyılın başlarında. Muhtemeldir ki, onun mekânlarında da aynı muhabbet yapılırdı.
Gazeteciliğimin belli dönemlerinde çeşitli gazete ve TV’lerde spor yazarlığı-yorumculuğu da yaptım. Ama kendimi hiç bir zaman “Futbol Uleması” olanlardan saymadım. Aşırı ve akıldan uzak fanatizme de sapmamaya gayret ettim.
Adil davranmaya çalışarak yorumladım Beşiktaşk’ımın durumunu da. Ne slogan düzeyine indim, ne gazete sütunlarında “üçlü” çektim ne de taraftar goygoyculuğuna tevessül ettim.
Ne görürsem onu yazdım, çizdim, söyledim.
Çarşı’da durdurup soranlara söylediğimi tekrarlamak isterim. Bu sezon için de elimi vicdanıma koyarak şunu söylüyorum:
Benim çok büyük bir beklentim yok Beşiktaşk’tan.
Nedenini de, lafı eveleyip gevelemeden söyleyeyim:
Kimseyi şahsen suçlamamak için isim vermek istemem ama…. Geçen sene o kadar çok kaçırdılar ki bu takımın “gazını”… O “gaz”ın geri gelebilmesi için, çok çalışmak lazım. Çalışmak derken de, en genç ve kıdemsiz oyuncusundan teknik kadroya, yönetimin her kademesine kadar herkesin olağanüstü çaba göstermesi lazım.
Teknik anlamda, yani sahada önemli eksikliklerimiz olduğunu düşünüyorum. Mesela Göztepe maçında ve ligin bir önceki (ilk) haftasında gördük ki, “Atiba Odaklı/Bağımlı” bir futboldan 90 dakika bile uzaklaşınca, kimse ne yapacağını bilmiyor? Kaleci topu önce kime vereceğine karar veremiyor. Verdiğinde de o topu alanın, kafasında en ufak bir fikir yok, ne yapacağına ilişkin. Yani, takım, adeta “ilk (maça da değil) antrenmana çıkmış gibiydi”, ilk 2 hafta. Burak Yılmaz’ın ’ın olmadığı yerde genç kardeşimiz, umudumuz Güven Yalçın “kendimi göstereyim de, sezonun kalanında garantili formayı kaparım” demeliydi, oyunuyla… O hırsı, o iştahı göremedim. Defansta, orta sahada, stoperde, kanatlarda henüz kimin olacağı ve kimin kimle oynayacağını Abdullah Avcı dahil kimse tam bilemiyor.
O yüzden, belki bir iki istisna hariç, genelde tüm takımları olduğu gibi Beşiktaşk’ımı da bu sezon soru işaretleri ile dolu haftalar bekliyor.
Belki, bu gazete baskıya girdiğinde transfer süreci tamamlanmış olacak ama, yönetmeliğinden kaynaklanan bir abuklukla, lig başlamasına rağmen hala herkesin gözü kulağı “kapıda”. Kim gelecek kim gidecek henüz belli değil. Sahada ilk 2 maçta gördüğümüz bazı isimler bile, 2 eylül sonrasında belki takımda olmayabilir. Onların yerlerine geleceklerin uyumu ne kadar sürecek? Kimse bilemez.
Bütün bunları söylemişken, Lig’in uzun bir maraton olduğunu ve en az hatayı yapanın en az puan yitirenin ve tabii en çok golü atanın ipi göğüsleyeceği gerçeği ortada.
Bizler, (Basın Tribününde olsam da) her hafta Mabedimiz İnönü’ye giderek yüreklerimizi hep birlikte çarpıtmaya devam edeceğiz.
Sarı ve kırmızı kartı az, rakip kalelere yağdıracağımız gollerimiz çok, en önemlisi de sezona daha girmeden önce başlayan sakatlıklarımız sıfır olsun.
Hani hep derler ya…
Her maçımız 1-0 olsun. Bizim olsun.
Sonuçta, kupalara uzanan “Bizim Çocuklar” olsun.
Tabii Rahmetli, “Efsane Başkanımız” Süleyman Abi’nin şu lafını da eklemek isterim:
Birileri de, sık sık yaptıkları gibi, “Beşiktaşk’ımı üzmesinler..”
Siyah-Beyaz selamlarımla..
Makale Yorumları
Yorum Yazın
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.