Yine bir derbi karşılaşması sonrasında, yine aynı tartışmaları yaşadık. Kim bilir kaçıncı kez?
Yine VAR tartışması başladı. Zaten hiç bitmemişti de…
Yine, kim bilir kaçıncı kez “Dünya kalibresinde” diye bizlere yutturdukları Cüneyt Çakır’ın bizleri hiç şaşırtmayan yönetimine tanık olduk. Yine isyan ettik haklı olarak.
Ama bütün bunlara rağmen, ben Beşiktaş Jimnastik Kulübü yönetiminin çıkıp da “VAR kayıtları açıklansın” şeklindeki itirazını anlamlı bulmuyorum.
Ortada bir VAR Protokolü var. Ve bu, sezon içinde değiştirilemez bir şeydir. Oyun kuralları ya da müsabaka yönetmelikleri, sezon arasında öyle zırt – pırt değiştirilmez. Değiştirilemez. Aksi taktirde, herkes bir maçtan ya da bir pozisyondan rahatsız olduğunda, kuralların değiştirilmesini talep eder. Herkesin itirazına yanıt verilirse, işler içinden çıkılmaz bir hal alır ve sezon bitmez.
Bırakın küçük yaşlardan beri olmayı, kundaktan-doğumhaneden Beşiktaşklı biri olarak söylüyorum: Bu takımın hakkının gaspedilmediği, ya da gaspedilmeye çalışılmadığı bir sezon hatırlamıyorum. Şampiyon olduğumuz seneler de dahil.
Geçmişte, boşuna çıkmadı o laf büyüklerimzin ağzından:
“O zaman hakemleri de yeneceksin arkadaş!..”
Ama spor böyle bir şey, her maç da işler yolunda gitmeyebiliyor ve yenemiyorsun işte. Rakibi de, hakemi de. Kadıköy’de de yıllardır bu oluyor. Zaten rakibin gururla satışa sunduğu istatistikler de 4 büyüklerin (nasılsa?) hepsine orada üstünlük kurduklarını gösteriyor.
Şimdi diyeceksiniz ki, “Çözümün ne?”
Çözüm belli: Efsane yılların ayarlarına dönüş için çare arayışı ve üretimi. Gordon Milne’li yılları kastediyorum. Rakiplerin kâbusu olduğumuz, adeta “Keşke Kadıköy’e (Ali Sami Yen’e – Avni Aker’e) gelmeseler de kendi taraftarımız önünde tatmasak bu acıyı” diye dua ettikleri yılları. Metin-Ali-Feyyaz’lı yılları yakalamak. Başka çare yok.
Yani, üstün olacaksın. Çıkıp yeneceksin. Takır takır. Şenol Güneş’le şampiyon sezonumuzda da yaptık bunu. En azından “orada” yenilmedik.
Ya da, bu düzeni kabullenmeyip, “Biz yokuz” diyeceksin.. Ki bunun bedelini ödemeye kimse hazır değildir herhalde. “Düzen değişene kadar çıkmıyorum ve bu adaletsiz sistemle maç oynamıyorum” diyebiliyor musun? Mesela bir önceki geçen sezon, Türkiye Kupası’nda yaptığın gibi?
Bunu yapamadığın sürece, sistem böyle çalışacak. Ve hiç kimse düzeltmeyecek bu sistemi. Yandaş spor medyası, belli takımları kayıran spor medyası da hep karşında olacak. Bunu bil artık. Yokmuş gibi davranma.
Görmüyor musun? Kadıköy’deki hakem ve VAR rezaletini bile aklamayı beceren bir medya var karşında. Ne yapacaksın onları?
Tek çaren var. İyi bir kadro kurup, oyuncu topluluğuna “Beşiktaşklılık” ruhunu kavratıp, çıkıp oyununu oynamak. Sportmence mücadele edip, yenilsen de yensen de taraftarını arkana alabilmeyi tribünün kalbine girebilmeyi becermek. Ama bunu yapmadığın müddetçe, en başta da “Beşiktaşklı” hisseden bir teknik direktörün olmadığı müddetçe, başarıyı unut.
Dilimin altındaki baklayı çıkardım sonunda, galiba?
Evet. En baştan itibaren içime sindiremediğim bir teknik direktörden ve yine sindiremediğim bir “gol umudu”ndan sözediyorum.
Bana Atiba gibi adamlar lazım.
Bana Vida gibi adamlar lazım.
Bana hırsını yitirmeden, forma aşkı ile oynayacak genç çocuklar lazım. Umut mesela. Ezeli rakibin formasını çıkarıp gelmesine rağmen mücadele hırsı ve azmi ile Gökhan Gönül mesela. Hatta, sık sık sorumsuzluk edip takımı yalnız bıraksa bile, Caner mesela.
Ama, daha gencecik yaşında (üstelik Burak’ın sakatlığında) haftalarca bomboş meydanı kullanamayıp, şansını elinin tersi ile itip, yüzlerce pozisyonda bize saç baş yolduran, kalenin önüne gidip de topu sadece “içeri ittirmesi” yetecekken bunu yapamayan Güven değil, mesela.. Lens hiç değil. Hele hele, dünya çapında yeteneğini tüm fizik-kimya-biyoloji ve psikoloji kurallarına aykırı olarak unutan Oğuzhan hiç değil.
Tek tek oyuncu eleştirmek değildi maksadım.
Ama bunları da söylemezsem, başarısızlığı kime fatura edeceğim?
Sevgili Başkanımız Ahmet Bey’e mi?
Yönetim Kurulu’na mı?
Bu kadroyu kucaklarında bulan insanlara bir şey diyecek halim yok elbette. Kuran-kurduran versin hesabı. Artık çok geç tabii.
Önümüzde bir koca yarı-sezon da var tabii.
17 Maç daha var oynanacak. Köprülerin altından daha çok sular akacak.
Ama şunu bilirim.
Bu forma kutsaldır. Nasip olmaz herkese.
Değerini bilin.
Bu yaşımda, benim üzerime geçirsen o siyahı, o beyazı ben bile bazılarından daha fazla verirdim kendimi.
Bilen bilir.
Özetle: Enseyi karartmayın.
Karakartal ne günler gördü.
Hep kalktık ve yükseklerde uçtuk sonrasında.
Makale Yorumları
Yorum Yazın
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.