60 yılı aşkın süredir gazetecilik yapıyorum. Bu süreçte belleğime yerleştirdiğim pek çok anı var. Kimi beni derinden etkiledi kimi bu mesleği neden sevdiğimin bir kanıtı olarak kaldı. Gazeteciliğin galiba en çok da muhabirlik yanını sevdim. Ne yazık ki günümüzün yeni gazeteciliğinde muhabirlik de bitti. Kes yapıştır ve ajansçılık yaşasın.
Hafta sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir demecine tanıklık ettim. 60 yılda rastladığım en ilginç, en garip demeçlerden biriydi. Şehir Hastanelerine ilişkin bir soruya şöyle diyordu Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Valla Abdülkadir Bey (Abdülkadir Selvi), artık köşenden gereğini yapacaksın. Ahmet Bey (Ahmet Hakan) yapıyor bak.” Belleğimde iktidardaki cumhurbaşkanlarının hiçbirinden kamuoyuna açık bir ortamda gazetecilere böyle bir talimat verildiğine dair hiçbir kayıt yok.
Gazeteciliğin bu kadar meslek dışına kaydığı, araçlaştırıldığı bir ortama ilk kez rastlıyorum. Artık bu tür gazeteciliğe yandaş gazetecilik yaftasını yapıştırmak da yetmez. Biz yaşantımız boyunca gazetecilikte ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliği yaptığımız dönemlerde de siyasi partilerle ilişkimizde asla duruşumuzdan ödün vermedik. Olsa olsa yaşanan bu olayın ortaya koyduğu gazetecilik, iletişim okullarında öğrencilere anlatılan “yeni gazeteciliğin” bir türevi olmalı. Mesleğim adına utandım.
İran’da saçının teli görüldü diye öldürülen Amini için bir haftadır Cağaloğlu’daki İran Başkonsolosluğu önünde protesto gösterileri yapılıyor. İranlı kadınların yanı sıra Türk kadınları da gösterilerde boy gösteriyor, kadın özgürlüğü için çağrıda bulunuyorlar. Dünya tuhaf bir yörüngeye girdi. Bir yanda ırkçılığın ve ırkçı politikaların zirveye ulaştığı bir yanda da din ayrımcılığının, mezhepleşmenin ve din bağnazlığının tırmanışa geçtiği, acımasız şeriat yasalarının uygulandığı bir takım ülkeler var. Dünya bu açmazdan çıkabilecek mi? İnsanın insana yaptığı kıyımlardan, şiddetten kendisini kurtarma şansını bulabilecek mi? Zor sorular elbette. Yalnız kendi ülkemizde değil hemen hemen yeryüzünün her yerinde yalnızlığa itilmiş sevgiden, yardımlaşmadan, paylaşımdan koparılmış; düşünmekten, konuşmaktan, şarkı söylemekten, dans etmekten yasaklanmış insan toplulukları, üzerlerine kapkara bir örtü gibi atılmış bu kabustan nasıl kurtulacaklarını düşünüyorlar.
Adam öldürmenin sinek öldürmek kadar kolaylaştığı ülkemden başka ülkelere, başka başka şehirlere göç edenlere, özelde de gençlere kızmayın. Kendisine bahşedilen yaşamak, düşünmek, öğrenmek, sevmek hakkını bulamadığı topraklardan ayrılmak asla vatan hainliği değildir.
Cahit Külebi doğayı, yaşamı, insanı odağına almış şiirler yazan usta bir şairimizdi. Bu yazıyı da onun “ÇARE” adlı bir şiiriyle bağlayalım.
Bu yerlerin havası ağacığım / Bize yaramadı. / Gün be gün zayıflıyoruz / Ne üst ne baş kaldı. / Sen her gün akşama kadar ağacığım / Anaya hasret, babaya hasret, / Ekmeğe, insan yüzüne, / Sokaklara hasret. / Lavanta kokuları gelir uzak mahallelerden, / Yel estikçe sıra sıra kavaklar sallanır, / Bir fakirlik, bir yalnızlık, bir gurbet / İnsan nasıl olsa katlanır. / Türkiye uçsuz bucaksız ağacığım! / Bu yerlerin havası bize yaramadı, / Kalkıp başka şehirlere gidelim artık / Çare kalmadı.
Makale Yorumları
Yorum Yazın
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.