Amerikalı Yazar Susan Sontag’ın ünlü kitabı “Başkalarının Acısına Bakmak” tatilde de aklımdan çıkmıyor. Acıyla empati kurmak, hele de başkalarının acısıyla toplumun çoğunluğu ilgilenmezken… Mesela ailesinin nicedir sağlığından haber almak için uğraştığı oğulları Hakan Arslan’dan haber yerine devletin gönderdiği bir torba içindeki kemikle karşılaşmaları nasıl bir dayanılmaz acıdır. Toplumumuzda kaç kişi bu acıyı paylaşma, bu acıya ortak olma cesaretini gösterebildi bilemiyorum. Salt bildiğim insanlığın ölümlerle barışık kılındığı ülkemde insanların çoğunluğu bu haberle ilgilenmedi bile. Ancak insanlık tarihinin utanç sayfalarında Hakan Arslan’ın kemikleri de yerini hep koruyacak.
Tıpkı Auschwitz ve ırkçı bir rejimin orada işkencelerle yok ettiği Yahudiler gibi. Şili’de gitarıyla özgürlük şarkılarını çalamasın diye bileklerini kestikleri Victor Jara gibi. Arjantin’de kaybedilen yüzlerce kadın, erkek muhalif insanlar gibi. İspanya iç savaşı sırasında diktatör Franco’nun Usta Tiyatro Yazarı ve Şair Garcia Lorca’yı kurşuna dizerek öldürmesi gibi… Bütün bu insanlığa karşı yapılan katliam günümüze dek hiç unutulmadı. İnsanlık tarihinin utanç sayfalarında yerini aldı. Gelecekte bu utanca neden olan ülkeler arasında Türkiye’nin de yer alacak olması elbette bu topraklarda yaşayan tüm halklar için de büyük bir acı ve üzüntü kaynağı olarak kalacaktır.
1 Eylül Dünya Barış Günü’ydü. Ne gariptir ki ülkemde barış da yasak sözcüklerden sayılıyor. Barışı kutlamak isteyen gençler gözaltına alınıyor. Tiyatroculardan şarkıcılara dek uzanan geniş bir yelpazede yasaklar ülkesidir Türkiye. Üniversite çağındaki gençlerin her türlü sanatsal faaliyetleri yörenin kolluk güçlerince engelleniyor. Sansürün örtülü bir hale getirildiği ülkemde halkın doğruları öğrenme, bilgilenme ve habere erişme hakları ellerinden alınıyor. Barış sözcüğünden iktidarın neden bu denli korktuğunu anlayabilmiş değilim. Ama iktidarın savaş seviciliğini kendi kafamda rahatça gerekçelendirebiliyorum. Çünkü savaş kapitalizmin canlı kalması için olmazsa olmaz kurallarından biridir. Silah endüstrisi daha çok kazansın diye, yoksul ülkeler daha rahat sömürülsün diye savaş gerekir kapitalizme. Halkların barış çığlıklarını görmezden gelmeleri, umursamamaları ondandır. Her şeye rağmen barışçılar bir gün bütün engelleri aşmayı başararak yeni bir dünyanın hazırlayıcısı olacaklardır diye düşünüyorum. Koşullar ne kadar zor olursa olsun, süreç ne kadar uzun olursa olsun barışçılar bütün ülkelerde zafere ulaşacaklardır.
Yannis Ritsos yalnız Yunanistan’ın değil uluslararası alanda da şiirleri ve demokratik duruşuyla tanınan bilge bir edebiyatçıdır. Bu yazıyı Yannis Ritsos’un “Barış” adlı ünlü şiiriyle sonlayalım. Şiiri İoanna Kuçuradi - Özdemir İnce’nin çevirisinden okuyalım.
Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında sevdalıların sevda sözleridir barış.
Gözlerinin içinde uçsuz bucaksız bir gülümseme
elinde yemiş dolu bir zembil
ve alnında ter tomurcukları
-pencerede suyu soğutan testideki damlalar gibi-
akşamüstü eve dönen babadır
barış.
Dünyanın yüzünde yara izleri kapanırken
ağaçlar diktiğimizde havan mermilerinin kazdığı çukurlara
yangının kavurduğu yüreklerde ilk tomurcuklarını açarken umut
ve ölüler kanlarının boşa gitmediğini bilerek
yan dönüp içerlemeksizin uyuyabildiklerindedir
barış.
Barış yemek kokusudur tüten akşamleyin
arabanın yolda durmasının korkutmadığı
kapı çalınmasının dost demek olduğu
ve pencereyi saat başı açmanın,
renklerinin uzaktaki çanlarıyla
gözlerimizin bayram etmesini sağlayan
gökyüzü demek olduğu zamandır
barış.
Makale Yorumları
Yorum Yazın
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.