Saran'ın tepe yöneticisi İlhan Uzundurukan Hürriyet'ten çok eski arkadaşımdır. Benim iş dünyası kitabımı görünce 'Bunu sporla kaynaştıralım senin çevren çok geniş İsmail...' demişti!..
Rica etti!..
Radyo Spor'da 1 yıl boyunca program yaptım... Canlı yayını bilmez iken beni soktular stüdyoya... Valla yaptım demek ki içimde varmış... Konuya hakimsem konuşurum bilen bilir!..
Taksici bile sesimden tanıyordu çok şaşırırdım!..
Zaten öyle bir büyüki bu radyo işi, Radyo Beşiktaş'ı da o zamandan sonra kurdum!.. Yoksa benim işim yazılı basın!..
Programı açarken ve kapatırken; 'Yaşamak için mi çalışıyorsunuz, çalışmak için mi?..' diye bitirirdik.
İş dünyasından kimsenin programına gitmeyen patronlar ve üst düzey konuklarımız olurdu, yönetim danışmanı Hakan Turgut adlı bir de arkadaşım vardı. Kitap kurdu Melih Arat'ın asistanı!.. Hepsi katkı verirdi...
Aynı zamanda bu ekip ile Milliyet işte yaşam ekonomi sayfaları hazırlardık.
'Yaşamak için mi çalışıyorsunuz, çalışmak için mi yaşıyorsunuz?...'
Bu söz dillere pelesenk olmuştu adeta...
Gel zaman git zaman bu sözün neresinde olduğumu düşünmeye başladım.
Sahi;
'Ben yaşamak için mi çalışıyorum, yoksa çalışmak için mi yaşıyorum?..'
Ya siz?..
Kendinize sordunuz mu?..
Cevap ne?..
Şöyle arkama bakıyorum.
Kendimi bildim bileli gece gündüz çalışmışım. Örneğin en genç basın danışmanı idim bir zamanlar. 25 yaşında bir belediye başkanına bir siyasiye iletişim danışmanlığı yapıyordum. Sonra bu sayı 100'lerle anılmaya başladı. Kişileri aştı, şirket kurdum, özel ve kamu kurumları portföyüme katıldı. Hep büyük ulusal gazetelerde çalıştım. Muhabirlikten köşe yazarlığına kadar görev aldım. Markalar yarattım.
Bakıyorum da ben çalışmak için yaşamışım!..
Doğru yanlış tartışılır...
Ama şimdiki aklım olsa yaşamak için çalışırdım, çalışmak için yaşamazdım!...
Çünkü hayatımda ailem, çocuklarım farkındayım, çok şeyi ıskaladım!..
***
Zaman zaman 40 yıllık gazeteciyim diyorum ya, basın kartını 20 yıl önce, şeref kartımı ise daha geçen günlerde aldım.
Neden?
Aklıma bile gelmedi müracaat etmek!..
Kendim için bir şeyler yapmak!..
Bir gazeteci arkadaş ısrar etti de yaptım.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ne üyeliğim, TGC Başkanı Turgay Olcayto abinin itelemesiyle, Türkiye ve Dünya Spor Yazarlığı üyeliklerimde yine Hürriyetten arkadaşım TSYD başkanı rahmetli Spor Yazarı dostum kardeşim Onur Belge'nin itelemesi ile olmuştur. Hep 10'ar yıllık geçikmelidir. Çünkü işten başımı kaldıracak halim ve zamanım yoktu!..
Dediğim gibi, konu iş ve meslek olunca gece yarılarına kadar çalışırım!... İyi ve doğruyu yapmak adına... Öyle alışmışız... Sorumluluk ağır basar!.. Benle çalışmak zordur onun için!.. Ama iyi gazeteciler, en güzeli de iyi insanlar çıkmıştır yanımdan!..
***
Basın yayın Müdürlüğünden telefon geldi geçenlerde!..
Şeref kartınız onaylandı diye...
Biliyorsunuz; bu işlerle Cumhurbaşkanlığı direk ilgileniyor artık!..
Sarı basından sonra son aşamadır!.. Ötesi yok!..
Resmi belgedir!..
'Bu gazeteci' der yani!..
Haber takip etme, fotoğraf çekme, akreditasyonlar falan filan için geçerli tek kriter...
Sahtekarlardan bizi ayıran belge!...
Bana sorarsanız!..
Neyse...
Komisyona girmiş benim isim ve eski adı 'Şeref kartı', yeni adı 'Sürekli basın kartı' için...
Sonuçta;
Kabul görmüş, onay çıkmış, hakkımızı vermişler.
Basının şereflileri arasına katıldık anlayacağınız!..
Şaka bir yana...
Sağ olsunlar!..
İnanın unutmuşum, korona haberlerine daldık kimse toplantı filan yapmaz diye düşünüyordum oysa ki...
***
Ne yalan söyleyeyim mutlu oldum!..
Hatta çocuk gibi sevindim.
Basın kartım var ama, 20 yılda alacağım şeref kartımı 38 yılda alsam bile...
Bu da benim ihmalkarlığım diyelim!..
Niye sevindim biliyor musunuz?..
Anlatayım!...
Şimdi biz bir haber yaparız...
Noter kanalından yazı gönderirler...
Akıllarınca doğru haberi tekzip edecekler...
Bir haber yaparız dava açarlar...
Haklılığımız karşısında hüsrana uğrarlar...
Hep şu yazılıdır satır aralarında...
Sözde gazeteci...
Sözde haber yapmış...
Falan filan...
Haberin içeriğini beğenmemişler besbelli, hele hırsızlıklarını sahtekarlıklarını yazmışsak daha ağır çümleler...
Kendini gazeteci diye lanse eden kişi...
Ne laflar ne cahilce kelimeler...
Eğitimlisi eğitimsizi aynı...
Damarına bastın mı foyasını çıkardın mı haberini yaptın mı veya bir yorumda bulundun mu afişe olunca tamam!...
Ne basın özgürlüğü ne fikir hürriyeti...
Yakalasa bir kaşık suda boğacak ki, ne rezillikler yaşadık 50 kez yazdım bilmeyen duymayan kalmadı!..
Ne laflar ne laflar...
Gazeteciliğin G'sini bilmezler, akıl öğretmeye kalkarlar!..
Özetle bu gazeteci değil, basın mensubu değil demeye getirirler!..
Tabii hiç birine cevap vermiyorum, onları ve yazdıklarını direk çöpe atıyorum!..
Ama içimi de bir burukluk kaplamıyor değil!..
Hayatını bu mesleğe ada!..
Karşımdaki hırsız, uğursuz, sahtekar, küfürbaz da olsa bu terbiyesizlik ve mesleğime yapılan bir saldırı gibi geliyor!...
Ne yalan söyleyeyim!..
Unutmuyorum unutturmuyorum!..
***
Özetlersek;
Basın kartım, basın mensubu olduğumun kanıtıydı...
Sürekli kart da, 'Şerefli Basın Mensubu' olduğumun teyididir artık!..
Bizi seven ve sayan dostlarımıza hayırlı olsun!...
Mesleğimize dil uzatanların da gözüne girsin!..
Makale Yorumları
Yorum Yazın
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.