22 Aralık 2024, Pazar

COVID-19’un tetiklediği hastalık: MİSOFOBİ

COVID-19’un tetiklediği hastalık: MİSOFOBİ

Defalarca el yıkamak… Duş alma süresinin ve sıklığının artması… Temizlik ürünleri ve antibakteriyel ürünlerin olağandan fazla tüketilmesi… İşyeri ve hastane gibi ortak kullanımların olduğu yerlerden kaçmak…  Özellikle obsesif kompulsif bozukluğu bulunan kişilerde daha sık rastlanan bu durum, kişinin korku ve kaygı düzeyini kontrol edememesi nedeniyle hayat kalitesini ciddi boyutta düşürebiliyor. Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Psikolog Cansu İvecen, “Covid-19’un bulaşma riskinin belirsizliği misofobi vakalarında artışa sebep oldu. Misofobi tedavi edilmediği takdirde kişinin kendini mutsuz hissetmesine, kaygısının artarak devam etmesine, gelecekle ilgili umutsuzluk ve çaresizlik duyguları nedeniyle depresyon ve obsesif kompulsif gibi çeşitli hastalıklara yakalanmasına yol açabiliyor.” uyarısında bulunuyor. 

“Ya mikrop veya virüs kaparsam?” 

Misofobi; kişinin günlük hayatını olumsuz yönde etkileyecek düzeyde korku ve kaygı uyandıran mikrop kapma ya da pislik bulaşması gibi düşünceler sebebiyle fazladan önlem alma durumu olarak tanımlanıyor. Misofobi denilince akla öncelikle mikrop ya da virüs kapma korkusu gelse de, bu sorunu yaşayan kişiler vücut sıvılarından pislik bulaşması endişesini de yoğun bir şekilde hissediyor. İlk kez 1879 yılında Dr. William Alexander Hammond tarafından tanımlanan bu korkunun Covid-19’la beraber daha fazla görüldüğünü anlatan Psikolog Cansu İvecen, “Misofobi, belirsizlikle beraber ortaya çıkan endişe duygusuyla baş etmede güçlük yaşayanların dokunduğu yerlerden mikrop kapacakları gibi olumsuz düşünceleriyle tetiklenebiliyor” diye bilgi veriyor. 

Eller defalarca yıkanıyor, temizlik abartılıyor

Peki, misofobi nasıl ortaya çıkıyor? Psikolog Cansu İvecen, bu soruya şöyle cevap veriyor: “Genetik ve çevresel faktörler misofobi gelişmesine neden olabiliyor. Özellikle obsesif kompulsif bozukluğa sahip olan kişiler risk altında. Misofobi; kirlenme ve mikrop kapmaktan duyulan aşırı korkuyla birlikte çok kez el yıkama, duş alma sayısının artması ve süresinin uzaması, temizlik ile antibakteriyel ürün kullanımının normalin çok üzerinde olması, kirli ya da mikroplu olduğu düşünülen yerlerden kaçınma gibi belirtilerle ortaya çıkıyor. Bu kişiler sadece mikroplardan değil, ayrıca kirlilikten ve salgın hastalıklardan da korkuyor ve bu korku hali kişinin yaşam kalitesini ciddi boyutlarda düşürebiliyor. 

Alınan aşırı önlemler kaygıyı ağırlaştırıyor

Kişinin gerçek bir tehlike karşısında önlem alması hayatta kalmasını sağlıyor. Ancak misofobi yaşayanlar, gerçek bir tehlikeyle karşı karşıya kalmasalar bile; algıladıkları, farkında oldukları ve anlamlandırdıkları bir takım durumlara karşı oluşan tehlikenin yüksek olduğunu düşündükleri için artan bir korku ve kaygı yaşayabiliyorlar. Bu tür duyguların kişileri aşırı önlem almaya sevk ettiğine değinen Psikolog Cansu İvecen, şöyle devam ediyor:

“Düşünsel olarak oluşan tehlikeyi sonlandırmak adına aldıkları birtakım önlemler kaygı duygusunun tetiklenmesine ve artarak devam etmesine sebep olabiliyor. Kişi tehlikeli olduğunu düşündüğü yerlerden kaçınıyor. O ortamda bulunması gerekirse de yaşadığı kaygıyı azaltmak için düşünsel ve davranışsal olarak önlemler alıyor. Onun için tehdit içeren yer; iş yeri, hastane, ev ziyareti gibi kalabalık ortamlar ya da ortak tuvalet kullanımının olduğu yerler olabiliyor. Mikrop kapma korkusuyla beraber aşırı antibakteriyel ürün kullanımı, mikrop kapma olasılığının olacağı ortamlardan kaçınma gibi bir takım önlemler kişinin anlık olarak kaygısını azaltsa da, uzun vadede bu duygunun daha da artmasına ve alınan önlemlerin fazlalaşmasına neden oluyor. Bu da günlük yaşamında yapabileceği ve ihtiyacı olan birtakım aktiviteleri gerçekleştirmesini önlüyor.”

Tedaviyle çözüm sağlanabiliyor

Misofobi tedavi edilmediği takdirde kişinin yaşamını ciddi boyutlarda kısıtlayan bir hale dönüşebiliyor. Kaygı duygusunun artarak devam etmesinin gelecekle ilgili umutsuzluk ve çaresizlik hissini tetikleyebildiğini kaydeden Psikolog Cansu İvecen, “Ayrıca endişe duygusunun devam etmesi kişinin kendi yaşamıyla beraber birlikte yaşadığı kişileri de olumsuz etkileyeceği için aile ve sosyal ilişkilerinin bozulmasına yol açabiliyor.” diye konuşuyor. 

Misofobi belirtileri gösteren kişilerin mutlaka bir uzmana başvurması gerektiğine dikkat çeken Psikolog Cansu İvecen, tedavi süreci hakkında şunları söylüyor: “Tedavinin şekli kişinin kaygı düzeyine göre belirleniyor. Kaygı bozukluklarında kanıta dayalı bilinen ve en yaygın kullanılan tedavi yöntemi, bilişsel davranışçı terapileridir. Bu tedavi yönteminde kişi, kaçındığı durumlara terapistle beraber planlanarak, aşamalı olarak karşı karşıya geliyor. Hatalı değerlendirmeleri ile davranışının işlevi sorgulanarak bilişsel yapılanmanın yeniden oluşmasına fayda sağlanıyor. Böylece kişi bulunduğu ortamı ve davranışlarını, aldığı önlemi daha gerçekçi bir şekilde değerlendirebiliyor. Psikoterapiyle birlikte medikal tedavinin düzenlenmesi terapi sürecinin etkinliğinin daha artmasını sağlayabiliyor. Tedaviyle birlikte hastanın tehlike algısının değişmesi ve bu doğrultuda baş etme becerilerinin artmasıyla misofobi sorunu ortadan kalkabiliyor.” diyor.

Editör: Haber Merkezi

Haber Yorumları

Habere Ait Yorum Bulunmamaktadır.

Yorum Yazın

CAPTCHA security code

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

yükleniyor
yukarı çık