Süper Lig’de zirve mücadelesi veren Beşiktaş, tarihinde ilk kez bir Dünya Kupası’na dört oyuncu birden gönderdi. Kupa için verilen arada çalışmalarını hızla sürdüren Beşiktaş, hazırlık maçlarına ağırlık verirken; Dünya Kupası'na gönderdiği oyuncuları da performanslarıyla göz dolduruyor.
Spor yazarları, hem Beşiktaş'ı hem de Dünya Kupası'nda yer alan oyuncuları değerlendirdi.
Turgay Demir / Uçan Hollandalı! (FOTOMAÇ)
Dünya Kupası korkak teknik adamlarla, zaman hırsızı futbolcuların gösterisine sahne olurken eninde sonunda bir kahraman çıkıp futbol kurnazlarına gerekli dersi veriyor. Hırvatistan'ın Brezilya'ya yaptığı bu. Weghorst da aynı şeyi Arjantin'e yapıyordu ama penaltılardaki beceriksizlikleri Kartal'ın golcüsünün emeklerini boşa çıkardı. Olsun, iki gol atan, penaltıyı da gole çevirip maçın kahramanı olan Weghorst'un büyük bir özgüven kazandığı aşikar. Bu özgüvenle Beşiktaş forması altında da artık çok daha etkili bir golcü olacaktır.
KATAR KARTALLAR'I
Kupa'ya giden tüm Kartallar aslında işlerini iyi yaptılar. Atiba ilerleyen yaşına rağmen hiç sırıtmadı, Saiss ve Fas'ın başarısı ortada, Weghorst öyle. N'Koudou burada yaşadığı sakatlıkların da etkisiyle beklentilerin altında kaldı ama o da normal. Velhasıl kelam, Kupa sonrası başlayacak olan ligimizde farklı bir Beşiktaş izleyeceğimize inanıyorum. Motivasyonu ve özgüveni tam, iyi mücadele eden ve teknik kapasitesini taktikle birleştirip seri galibiyetler alacak bir Kartal izlememiz mümkün olacak diye düşünüyorum.
LİGLERİN AYARI BOZULABİLİR
Dünya Kupası sonrası Süper Lig gibi Avrupa'nın birçok liginde de terazinin ayarının şaşması mümkün. Moralli gelip şımaracak olan futbolcular olacağı gibi moralsiz gelip bunalıma girenler de olacaktır. Sakatlıklar, dönüşte önce dinlenip sonra kampın ağır temposuna katılmalar da birçok oyuncunun performansını etkileyecektir. O nedenle tüm ligleri Katar'dan önce-Katar'dan sonra diye tanımlayacağımız bir görüntü ile karşılaşabiliriz. Kim bu sürecin farkına varır ve takım bütünlüğünü korursa o büyük avantaj elde edecektir. Öte yandan Dünya Kupası'nda yaşanan güzellikleri de gündeme taşımak lazım. Katar bu işin altında ezilmedi hatta bugüne kadar organize edilen en iyi Kupa bu oldu diyebiliriz. Muhteşem statlar, şehirlerin her yerinde yabancılara gösterilen misafirperverlik gerçekten alkışı hak ediyor.
HAKEMLER DERS ALMALI
Hakemlerimizin de Kupa'dan öğrenecekleri çok şey olduğunu düşünüyorum. En iyi örnekleri izlediler. Uzatma süresini hakkaniyetli belirlemek ve belirledikleri süreyi sonuna kadar oynatmak almaları gereken ilk derstir. Her temasın faul olmadığını da mutlaka öğrenmeleri gerekiyor. Çünkü her temasa faul çalan hakemlerimiz yüzünden futbolumuzun temassız banka kartlarına döndüğünü biliyoruz.
SEN HAKEMSİN CERRAH DEĞİL
Yere yatan her oyuncu için oyun durdurulmaz. Kafa çarpışması varsa ya da çok sert başka bir müdahale varsa durdurmak doğru olabilir ama bir oyuncu zaman çalmak için yerde yatıyorsa bu tuzaklara düşmemek gerek.Bizimkiler maalesef her yere yatanın yanına koşuyorlar, sanırsın ameliyat yapacaklar! Sen hakemsin kardeşim, cerrah değil, ayağına darbe alan bir adama iki dakika sonra da yardım çağırabilirsin, her darbeye acil servis muamelesi yapmak da senin için değil.
TRİBÜNLER MUHTEŞEM
Seyircilerimizin de Kupa'dan öğrenmesi gerekenler var. Tüm dünya küçücük bir ülkede bir araya gelmiş ama bir tek olay çıkmıyor. Kazanan alkışlanıyor, kaybedenin de üzüntüsü paylaşılıyor. Futbolun bir oyun olduğunu artık bizim seyircilerimiz de hatırlamalıdır.
Paralar nerede!?
Beşiktaş'ın borcu altı milyar lira yani yaklaşık 300 milyon euro.
Elbette bu borç bir günde olmadı.
Yıldırım Demirören ve Fikret Orman dönemlerinin toplamıdır bugünkü rakam! Ahmet Nur Çebi dönemi de şu anda yaşanıyor ve borçlar yine çığı gibi büyüyor ne yazık ki… Bir baba düşünün, kazandığı para ile ailesinin şehrin ortalama semtlerinden birinde yaşatması gerekirken, aile ve çevre baskısıyla en lüks semtte tutunmaya çalışıyor.
Borç alıyor, borcu borçla ödüyor ve aile üyeleri de, en iyi giysiler, son model telefonlar, lüks arabalar alınırken tek kelime etmezken sadece parasız kaldıklarında "Paralar nerede" diye soruyorlar.
"Yıldız" transferler yapılırken kimse para nereden bulundu diye sormuyor. En dramatik nokta da burası bana göre.
Kulüplerimiz tam olarak bu durumda, gelirleri arttırmadan Şampiyonlar Ligi civarında dolaşmaya çalışıyorlar. Süper Lig'e göre kazanıp, Şampiyonlar Ligi'ne göre harcama yapıyorlar! Sonuç malum.
H H H
1995 yılında "Kaynak arayışına çözüm önerim" başlığıyla yayımladığım makalemde artık transferleri iş adamlarının kendi paralarıyla yapması gerektiğinin altını çizmiştim. İş adamları bu konuyu yatırım olarak görecek, oyuncuları bonservisleriyle alacak ve kulüplere sıfır lira maliyetle verecektiler! Yani benim önerim buydu! Diyeceksiniz ki işadamı bunu neden yapsın, ne kazanacak?
Şunu kazanacaktı; futbolcu vitrinde parlayıp başka bir kulübe satıldığında tüm kazanç iş adamının olacaktı! Kazan kazan hikayesi yani.
Olmadı, gerçekleşmeyen bir rüya olarak kaldı.
Yönetimlerin transfer harcamaları tam gaz devam edince, 2014 yılında, bu sütunlarda, gidişatın iyi olmadığını TFF'nin resmi rakamlarıyla ortaya koyup "Bu gemi batar" demiştim. Görünen köy kılavuz istemiyordu!.
Bir çok yanlış yapıldı, paralar kontrolsüzce harcandı vs ama en büyük yanlış başarıyı koruyamamak ve de satamamaktır bana göre.
Misal, Beşiktaş Gomez'i ikna etmek için fedakarlık yapmak yerine gitmesine göz yummasa çok daha istikrarlı bir takım haline gelir ve üç ya da dört şampiyonluk daha fazla kazanıp, Şampiyonlar Ligi'nde de marka değerini çok yukarılara çıkarabilirdi.
H H H
Hadi Gomez de hata yapıldı, o olaydan ders alınsa, Aboubakar- Talisca kadrosu korunsa yine üst üste başarılı sezonlar yaşanırdı.
Hep işin kolayına kaçıyoruz.
Talisca için 20 milyon Euro veremeyiz deyip onu gönderdikten sonra yerini doldurmak için daha fazlasını harcıyoruz. Gomez, Aboubakar ve diğerleri için de durum böyle.
Yatırım yapıyoruz ama meyvesini almadan vazgeçiyoruz ve yeni yatırımlara yöneliyoruz. Acayip bir kısır döngü bu!
Sonu ne olur derseniz, tüm camianın ortak hareket etmesi şartıyla işler düzelebilir derim. Bunun için birlik olmak şart. Ancak birliği sağlamak için eleştiriye açık olmak gerek. Örneğin Divan Kurulu Başkanı Tevfik Yamantürk'ün eleştirileri karşısında Başkan Çebi'nin işi kişiselleştirip darılması, gücenmesi yanlış. Beşiktaş'ta kurumlar ve o kurumların temsilcileri görevlerini tam olarak yapmalıdır. Divan Kurulu Başkanı Tevfik Yamantürk de görevini yapıyor. Olayı böyle görmek ve diyalog kurmak gerek. Çebi ve Yamantürk'ün daha sık bir araya gelmesi iyi bir başlangıç olabilir mesela.
Not: Beşiktaş Divan Başkanı'nın muhatabı Beşiktaş Kulübü Başkanı'dır, ikinci başkan değil!
Bilal Meşe / Altı ay önce neredeydiniz? (MİLLİYET)
Oldum olası, yorumlarımda, ‘eleştirirken, ağacı kökünden sökmeyin’ cümlesini sıkça kullanırım.
Her kurumda tenkitler olacaktır, buna gıkımız çıkmaz. Ne var ki eleştirirken bırakın kişileri, o makamlara saygı duymak zorundasınız. Artı, kuracağınız her cümlede, kullandığınız kelimeleri de cımbızla seçeceksiniz.
Nereye varmak istiyorum? Bir yanda Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi, diğer yandan Divan Kurulu Başkanı Tevfik Yamantürk... Asırlık çınarın önemli koltuklarında oturuyorlar, sorumlulukları bir hayli yüksek...
Yarım asra dayanan Beşiktaş yolculuğumda, yapılan hiçbir hatayı ‘es’ geçmedim, tam tersi yerine göre eleştirdim. Gordon Milne’nin ayrılığında yabancı transfer olayında skandalları ortaya çıkaran bendim, tozlu arşivlerde hala yerini koruyor!
Divan Kurulu Başkanı Tevfik Yamantürk’ü taaa Onursal Başkan Süleyman Seba döneminden bu yana iyi tanırım, lafını pek esirgemez! Seba döneminde bir ‘altılar’ olayı yaşandı, o süreçte efsane başkana söylenen sözler hafızalarda, unutmadık!
Tabii ki mali konularda Divan Başkanı, yönetim kanadını eleştirir, hatta yönetim tarzını beğenmeyebilir. Kaldı ki hiç kimse, kimseyi sevmek, komşuluk ya da arkadaşlık yapmak zorunda değildir! Ancak sözkonusu Beşiktaş ise ki öyle, eleştirirken, frene basacaksınız. Neticede herkes bu ailenin bir parçası... O kuruma zarar verecek söylemlerden ve hareketlerden kaçınacaksınız.
Başkan Yamantürk, işbaşındaki yönetimin borcu ödeyemeyeceğini savundu, bu onun görüşüdür. Ancak Yamantürk’ün, “Borcu, bilgili, becerikli, alacaklıya güven verecek, iyi ahlaklı insanlar yönetir. Bizim oturduğumuz yerden bu ayarda insanlar göremiyoruz” şeklindeki sözlerine hangi pencereden bakacağız?
Başkan Çebi’nin işbaşına geldiği günden bu yana, kulüp için yaptıklarına ne diyeceğiz, bunları görmemezlikten mi geleceğiz, arkadaş! Zorlu ekonomik şartlarda Başkan Çebi’nin müzeye üç kupa kazandırdığını da unutmayalım.
Maaşlar tıkır-tıkır ödeniyor. Üstelik ayın bilmem hangi gününde değil, 30’unda... Ümraniye’de futbolcuların alacakları keza, ödeniyor... Siyah takım elbiseli haciz memurlarının adeta uğrak yerine dönen Vodafone Park’a gelen-giden var mı şimdilerde? Yok... Elektrikler dahi kesildi, başkan açtırdı. Başkan Çebi, sırf maaşlar ödensin diye, annesine ve kendisine ait evleri bankaya ipotek ettirmedi mi? Borç neredeyse 7 milyara yakın... Bu rakamı aşağıya çekebilmek için Çebi, birçok proje üretiyor, üretmeye de devam ediyor. Sanırsınız ki, bu borcun tamamı onun dönemlerinde oldu. Yok öyle şey... Birike birike bugünlere gelindi.
Teknik adam konusunda ileri sürülen rakamlara baktım, inanamadım! Şenol Güneş, Fikret Orman zamanında ayrıldı A Milli Takım’a gitti bu birrr... Sergen Yalçın’ı Başkan Çebi göndermedi, tüm baskılara karşın kendisi ayrıldı etti size ikiii... Çebi’nin getirip, gönderdiği tek kişi var, o da Valerien Ismael etti size üççç! Başka var mı, yok!
Kulübün ekonomisi negatif, borcu, harcı belli, ama Beşiktaş herkesin ortak sevdası... Kaldı ki takımın ligde bulunduğu konum da ortada.
İşin özeti, bu asırlık çınar için herkesin kol kola girmesi gerekirken, bu gerilimi doğru bulmuyorum. Kaldı ki, her üye başkanlığa aday olabilir, elinizi tutan yok. Altı ay önce neredeydiniz? Çıksaydınız ya ortaya... O günden bugüne ne değişti arkadaş?
Sinan Vardar / Beşiktaş için (FOTOMAÇ)
Geçtiğimiz hafta sonunda yapılan Beşiktaş Divan Kurulu toplantısında siyah beyazlı kulübün borcu açıklandı; tam 6 milyar 264 milyon 803 bin 267 TL. Kulübün toplam borç-alacak farkı ise 5 milyar 692 milyon 761 bin 438 TL... Rakam ürkütücü gözükmesine rağmen Amerikan doları olarak hesap edildiğinde 305 milyon dolar! Bir önceki başkanın döneminde bu rakam 500 milyon dolar civarındaydı. Akılcı planlamayla Beşiktaş camiası bu borcu tasfiye edebilir. Ne yapılması gerektiğini ben daha önceki yazı ve televizyon programlarında defalarca belirttim. Ama bir şey var ki; bilhassa camianın önde gelenleri mutlaka ellerini taşın altına koymalı.
Divan Kurulu toplantısında Divan Kurulu Başkanı Sayın Tevfik Yamantürk, Sayın Başkan Ahmet Nur Çebi ve yönetimini biraz ağır bir şekilde tenkit etti. Şöyle bir bakarsak; olağan kongremize iki yıldan fazla var. Şöyle anlaşıyor ki; Tevfik Bey önümüzdeki kongrede aday olacak. Bu arada geçmiş dönemde aday listesinde bulunduğum Sayın Hasan Arat da geçmişe dair eleştirilerini ortaya koyup Yamantürk ve Çebi'nin kırgınlıkları bir kenara koyması gerektiğini belirtti ve barışçıl olunması gerektiğine vurgu yaptı. Bu davranış; Sayın Arat'a çok yakıştı. Türkiye'de bütün kulüpler olduğu gibi Beşiktaş da darboğazda... Bu zor günlerde ben ve Vardar Ailesi olarak başkana ve bilhassa Şenol Güneş'e tam desteğimizi vereceğiz. Ama kulübümüzde usulsüzlük yapanların da maddi ve manevi en ağır şekilde cezalandırılmasını can-ı gönülden diliyorum. Bu konuda da ısrarcı olacağım. Yöneticiler bilmeyerek yanlış yapabilir ama bilerek yapıyorlarsa cezalarını çekmeliler.
Şöyle bir özet yaparsak; şu anda birlik ve beraberlik son derece önemli... Taraftarlar simit yemeyerek maçlara geliyorsa; akil adamlar da maddi ve manevi olarak kulübe tam destek vermeli. Beşiktaş'ın marka değerini yükseltip, gelirlerimizi artırmalı, bilhassa dünyadaki üretken kulüpleri örnek alıp yeni ve doğru bir düzen kurulmalı... Camiada görev yapan kim olursa olsun; Sinan Ağabeyiniz ve ailemize başvurulursa yılların bilgi birikimini sunmaya hazırız. Beşiktaşlılar hiç moralinizi bozmayın. Bu camiaya bu borçlar hafif gelir. Ama lütfen birlik, beraberlik, sağduyu ve bilenlere hürmet...
Fatih Doğan / Caner Erkin'i isteyen yok! (SABAH)
1- Beşiktaş'ta neler oluyor. Martta seçim olacağı söylentisi doğru mu?
Beşiktaş'ta 'Bekle, yaşa, gör, süreci' var diyebiliriz. Divan Kurulu toplantısında yükselen tansiyon, "Seçimin habercisi" demek doğru değil ancak bunu olası bir olağanüstü kongre ya da olağan kongre için şimdiden fotoğraf verme süreci olarak adlandırabiliriz. Bir sonraki genel kurulda çok adaylı ve sesli bir süreç yaşanacak. Müstakbel adaylardan ikisi Tevfik Yamantürk ve Hasan Arat olarak netleşti. Ali Gültiken gibi yeni isimler görebiliriz. Çebi yönetiminde görev almış ya da almakta olan isimlerin bir sonraki kongrede zamana ve pozisyona göre çıkması da beni şaşırtmaz. Ama mart ayında bir kongre havası görmüyorum. Çebi'nin TFF başkanlık süreci oluşması halinde bir ihtimal haziranda olabilir.
2- Neden Çebi'ye karşı bayrak açıldı. Divan başkanının amacı nedir?
Divan Başkanı Tevfik Yamantürk'ün Çebi sonrası süreçte yönetim ve başkanlık adına pozisyon alma düşüncesi resmen açıklanmasa da biliniyor, konuşuluyor. Ben bu tür dönemlerde sert eleştirileri çok sağlıklı bulan birisi değilim ancak Yamantürk'ün çıkışındaki bu yükselişin arkasında sadece adaylık meselesi değil, ilişki yönetimi sorunu da olduğunu düşünüyorum. Divan başkanının diyalog ve ilişki çağrılarına başkan düzeyinde cevap verilmemesini ve muhatap alınmamasını, bu gerilimi tırmandıran bir neden olarak görüyorum. Sayın Çebi ve yönetiminin sadece divanla değil, diğer bütün kurullarla en gergin dönemini yaşadığı göz önüne alınarak analiz yapılmalıdır.
3- Şenol Güneş, önlerindeki 3 maçı kayıpsız geçemezse neler yaşanır?
Hazırlık maçında bile ağır eleştirilerin olduğu bir ortamda üç maç kaybedilirse tabii ki, hoca da eleştirilir. Hava parçalı bulutluya da dönebilir ama yine söylüyorum; değil 3 maç, 5 maç olsa bile güneş balçıklı sıvanmaz. Beşiktaş'ın sorunu çok ve bunları tespit etmiş, çözmek için çalışan ancak bunun için zamana ihtiyacı olan çok tecrübeli bir teknik direktörü var. Hiç kimse geçmişin hatalarını, büyük takım geçmişi olmayan İsmael'in eksiklerinin faturasını 3 maçta Şenol Güneş'e kesmeyi düşünmesin.
4- Sizce deneyimli hoca, Valentin Rosier ve Arthur Masuaku'yu istemiyor mu?
Şenol Güneş'i tanıyanlar çok iyi bilirler; hoca 'Şunu istemiyorum', 'Bunu istemiyorum' yaklaşımında hiç olmadı. O, genelde sistemleri ve başarıya götürecek oyun üzerinden futbolcuların performanslarını değerlendirir. Bu açıdan bakıldığında Beşiktaş'ın sağ ve sol bekinin oyuna katkısı bu sezon yok denecek kadar az. Rosier, Beşiktaş'ın şampiyon olduğu dönemdeki futbolundan çok uzak. Galatasaray maçında görüldüğü üzere motivasyon probleminin getirdiği hatalar yapıyor ve mental olarak tedaviye ihtiyacı var. Şenol Güneş'in Rosier'i toparlamak için yoğun çaba sarf ettiğini biliyorum. Henüz Güneş, Rosier'den vazgeçmiş değil ama onu zorlayacak, rekabet edecek bir oyuncunun alınmasına da sıcak bakıldığı gerçek. Masuaku başka bir hikâye. Geldiği günden bu yana bir iki maç dışında şampiyon olacak bir takımın sol beki performansından çok uzaktaydı. Bana kalsa devre arası hemen gönderirim. Ancak Güneş'in, dizindeki ağrıları da dikkate alarak kararsızlık yaşadığını, daha iyisi bulunana kadar oyuncuyu kazanma yönünde hamleleri olduğunu biliyorum. Bu alternatif Caner Erkin değil. Caner, Beşiktaş'ın gündeminde yok.
5- Beşiktaş'ın şampiyonluk yarışının içinde olma şansı sizce yüzde kaç?
Şu anda Beşiktaş'ın hem oyun hem de kadro anlamında sıkıntıları var. Şenol Güneş'ten bu kadar sürede bunu düzeltmesini beklemek hayalcilik olur. Çünkü Beşiktaş'ın iskeleti yok ve yeniden oluşturulmaya çalışılıyor. Güneş'in istediği şekilde oyunun liderliğinin tekrar orta sahaya geçmesi ve uzun top sevdasının bırakılması için Josef'in, Gedson'un yanında eski günlerine dönmesi gerekiyor. İkinci yarıda Cenk Tosun'un, Redmond'ın ve Weghorst'un çok daha iyi maçlara imza atacağını düşünüyorum. Beşiktaş'ın şampiyonluk şansı da umutları da bitmez. Bu sezon çok ilginç bir ikinci yarı izleyeceğiz.
Editör: Spor Servisi
Haber Yorumları
Yorum Yazın
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.