Müzisyen ve oyuncu Ali Özcan, sadece sanatçı değil, aynı zamanda deneyimli bir sporcu da. Öte yandan, sanatın tüm dallarını da kucaklayan bir sanatçı ve pek çok alan ile ilgili kitap okuyan, arkeoloji tutkunu biri. Bu kadar geniş ilgi alanına sahip, kendini sürekli geliştiren, kültürlü bir genç sanatçıyı daha yakından tanımak için çok özel bir röportaj gerçekleştirdik. Ali Özcan, Beşiktaş Medya Grup'a verdiği röportajda müziğe ve oyunculuğa, ilgi alanlarına dair çok özel açıklamalarda bulundu.
Müzisyen olmaya nasıl karar verdiniz? Size ilham veren nedir?
İşin ciddiye bindiği zaman Üniversite’nin ilk yılıydı. Onun öncesinde sadece gitar çalıyordum. Söz yazıp müzik yapmaya başladığımda ise çoktan kararı vermiştim. Mutlu, romantik, ilk bakış, o ilk aşk halinden besleniyorum ama tabii aşktan bahsediyorsak hep mutlu şarkılarda yapmak olmaz.
Hangi enstrümanları çalıyorsunuz ve en çok hangisini seviyorsunuz? Neden?
Piyano ve gitar çalıyorum. İkisini de çok seviyorum ama sanırsam bu aralar piyano bir adım önde çünkü enstrümantal anlamda da kendimi çok geliştirmek istiyor ve çok şarkı çalışıyorum. Çalıştığım şarkıları ise önümüzdeki dönemde YouTube kanalımda yayınlamak istiyorum.
Şarkılarınızın söz ve müziği size ait. Beste yaparken yaratıcı süreciniz nasıl?
Her projede farklı gelişiyor. Bunun çok güzel bir zenginlik olduğunu düşünüyorum. Ben de hala keşfediyorum. “İzmir Sabahı” gece başlayıp sabaha karşı son noktasını koyduğum bir şarkı iken, “Aşktan Haber Var” ise temellerini Büyükada’nın büyülü sokaklarında yürürken attığım bir şarkı. Sonra bu nedenden dolayı klibi de Büyükada’da çekmiştim (Gülüyor). Söz ve müziği genel de aynı anda yapıyorum, bir elim gitarda veya piyanoda diğer elim ise kalemde bir yandan da yazıyorum. Önce söylemek istediğim şeyleri günlük konuşma dili ile yazıyorum ardından cümleleri kuvvetlendiriyorum. “Tamam budur” dediğim zaman ise son noktayı koyuyorum.
Yarattığınız müziği nasıl tanımlarsınız?
Ben işin romantik tarafıyla ilgileniyorum.
İzmir Sabahı (2018), İzmir Sabahı Akustik (2019) ve 3 şarkıdan oluşan Aşktan Haber Var EP Albümü (2019) yayınladınız. Çalışmalarınızın hazırlık süreci nasıl gelişti?
Şarkılarımın söz ve müziğini yaptıktan sonra kaydetmek için stüdyo süreci başladı, efsanevi Pop-Rock prodüktörü Rıza Erekli’nin sahibi olduğu, yılların stüdyosu Erekli-Tunç Stüdyosu’nda aranjörüm Mert Tunçmakas ile kaydettik. Rıza abi’nin şarkılarımı dinlemesi, tavsiyeler vermesi benim için özel hissettiren bir durumdur.
Her şarkının da farklı curcunalı bir klip hikayesi var. Nedense televizyon dizisi gibi (Gülüyor). Ne kadar titiz davranıyor olsak da klip çekim günleri kesinlikle bir iki sorun çıkar. Araç geç gelir, kameralarda birtakım şeyler olur. İlk önce onlar ile uğraşır sonra çekime başlarız. Bana da güzel bir anı oluyor (Gülüyor).
Sizi müzikle ilgili tutkulu hissettiren nedir? Müzik yapmakla ilgili en çok neyi seviyorsunuz?
Yeni bir melodi duymak ne kadar iyi hissettiriyor ise bir de kendi yaptığın melodiyi duymak, onu insanlarla paylaştığın zaman onlardan aldığın geri dönüş sende çok acayip bir “şey” yaratıyor, şey diyorum çünkü tarifsiz bir durum bu, çok büyüleyici. Bu iş ne kadar heyecanlı bir iş olsa da en büyük heyecan bence her şarkının çıkış gününde yaşanan heyecandır.
Size ilham veren müzisyenler var mı? Onlarda hangi niteliklere hayransınız?
Birçok isim sayabilirim. Fakat hepsinin farklı bir etkisi var. Birinin vokalini çok beğenirken, başka birinin kalemini çok beğeniyor, başka birinin ise yaptığı müziğin melodik yapısını beğeniyorum. Herkesten bir şeyler toplayıp sonuçta da kendi tarzımı ortaya koyuyorum. Son dönemde sık sık dinlediğim ve üzerine çalıştığım 4-5 ismi paylaşmak isterim. Renato Carosone, Dean Martin, Frank Sinatra ve Adriano Celentano.
Dean Martin, Frank Sinatra ve Adriano Celentano ayrıca oyuncudur da. Dean Martin ve Frank Sinatra’yı çocukluğumdan beri dinlerim. Yaptıkları Christmas albümleri beni farklı yerlere götürür. Hatta klasik bir soru vardır ya, “Dünyada tek bir albüm dinleme şansın olsa hangi albüm olurdu?” sanırsam Dean Martin ve Frank Sinatra’nın Christmas albümlerini söylerim. Düşünün yine tek albüm seçemedim (Gülüyor).
Renato Carosone ‘yi ise swing ve cazı birleştirdiği bence ölümsüz eseri “Tu Vuo Fal’ Americano” ile çok küçük yaşlarda tanıdım. Hala seve seve dinliyorum.
En çok kiminle iş birliği yapmak istersiniz?
Daha önce hiç düşünmediğim bir soru, o yüzden aklıma gelen ilk ismi söylemek istiyorum. Avusturyalı bir sanatçı olan Parov Stelar. Sound’unu çok beğeniyorum. Caz, Pop, House karışımı bir iş ortaya çıkarıyor. Beraber bir şeyler yapmak isterim.
Müzik dışında hobileriniz veya ilgi alanlarınız var mı?
Yeni yerler keşfetmek en büyük hobim. Gitmediğim yerler hakkında birçok kaynaktan bilgi edinirim. Sonra saatlerin nasıl geçtiğini anlamam (Gülüyor). Sık sık kitap okurum, mesela sabah uyandığım zaman elime kahvemi alır, en azından 25-30 sayfa okurum. Şuan da Notre-Dame'in Kamburu’nu okuyorum.
Müze ve ören yeri gezmekten çok keyif alırım, en son Topkapı Sarayı’nı ziyaret ettim. Tarih araştırırım, antik dönemlere meraklıyım.
Sporsal faaliyetler olarak ise fitness yapıyorum. Tenis (Kort, Masa) oynamaktan çok keyif alırım, yüzerim. Ege Üniversitesi’nde okurken neredeyse haftanın 4-5 günü yüzüyordum.
Müzikten önce futbol kariyeri yapmak hedefinizmiş. Sonra oyunculuk eğitimi ve müzik çalışmalarına ağırlık vermişsiniz. Birbirinden çok farklı alanlar. Futbolcu olmayı hedeflerken, sanatçı olmaya nasıl karar verdiniz? Bize futbolculuk günlerinizden ve sanata geçişinizden bahsedebilir misiniz?
Aslında futboldan öncesi var. 3 yaşımdayken Buz Patenine yazdırdılar beni. Çok küçük olduğum için bana olan paten yoktu hepsi büyük geliyordu ve hep düşüyordum. Eğlence kaynağı olmuştum takımın.
Sonra babamın işi dolayısı ile babamın memleketi olan Çanakkale’nin Biga ilçesine taşındık orada Karateye başladım neredeyse 1 sene gittim, dedim bu iş de bana göre değil.
Sonra Biga’da başladı futbol hayatım. Bir pazar günü sabahı o günü çok iyi hatırlıyorum. “Top oynamak çok güzeeel” diye bağıra çağıra oynuyordum. Sonra Bigaspor ’a yazıldım, yazokuluydu sanırsam. Çok sevdim, antrenmanlara bir saat öncesinden gidiyorduk hep annemle. Ardından okul takımına alındım, takımdaki herkes benden yaşça büyüktü. Fakat fiziken küçük olduğum için beni oyuna almıyorlardı ve eve gelip ağladığımı çok iyi hatırlıyorum. 2 sene geçmedi okul takım kaptanı oldum.
Ardından ilk transferimi Dardanelspor A.Ş. ye gerçekleştirdim. O sene gerçekten çok iyi takımlar ile oynamıştık. Kuşadasında dünyaca ünlü takımların katıldığı bir turnuva olmuştu. PSV Eindhoven, Porto, Nijerya Beşiktaş Futbol Takımı gibi birçok takımla karşı karşıya gelmiştik. Sanırsam İngiliz devi Chelsea FC şampiyon olmuştu.
Ardından Manisaspor’a transfer oldum, lise çağıma gelmiştim. Okulu da bir yandan yürütmek istiyordum. Okul hiçbir zaman geri planda olmadı. Manisa Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi’ni kazandım. 1 sene sonra ise Bucaspor’a transfer oldum ve okulumu da (o zamanki adı ile) Buca Işılay Saygın Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi’ne aldım. 3 sene Bucaspor formasını terlettim. Elit Akademi Ligi’nde oynuyorduk. Tüm Türkiye’yi deplasmanlar sayesinde gezdim. Bir hafta Beşiktaş ile oynuyorduk, bir hafta Antalya, bir hafta Trabzon, Rize, Adana, Ankara, Eskişehir vs.
2. yılımda takım kaptanı olmuştum. Gerçekten iyi bir kariyer yönetiyordum fakat sonra İstanbulspor’a transfer oldum ve benim için doğru bir karar olduğunu düşünmüyorum. Sonra ligin başlamasına 3 gün kala yapılan hazırlık maçında sakatlandım ve 6 ay sahalardan uzak kaldım.
Bucaspor’da oynarken gitar çalmaya başlamıştım ama sadece yazları, tesise getirmiyordum gitarı. Sezon bittiği zaman 1 ay iznimiz vardı o sürede ne kadar çalabilirsem çalıyordum. Sonrasında ise Youtube vasıtası ile bayağı geliştirdim. Ege Üniversitesi’ni kazandığımda ise çoktan söz yazıp müzik yapmaya girişmiştim bile. 2. sınıfta okurken oyunculuk eğitimleri almaya başlamıştım. Haftanın 4 gününü İstanbul’da, 3 gününü İzmir‘de geçiriyordum. Ardından bu işi havalimanlarında sürdürmeyi bırakıp İstanbul’a taşındım. 2. Sınıf bittiği yaz (2018 yazı) ilk şarkım “İzmir Sabahı” çıkmıştı. Aynı yaz ilk dizi tecrübemi edindim. Okulu da yatay geçiş ile Haliç Üniversitesi’ne aldım ve 2 sene sonra mezun oldum.
Oyunculuk ile ilgili deneyimleriniz neler?
2 sene oyunculuk eğitimi aldım. Eğitimlerde birbirinden çok farklı roller canlandırdım. 2018 ‘de ilk set tecrübem olan Kanal D’de yayınlanan bir dizide 9 bölüm rol aldım.
Sizce hangi nitelikler harika bir müzisyen yapar?
Öncelikle her işte olduğu gibi çok çalışmak gerekiyor, ben müziğin hobi olarak yapılabileceğini düşünmüyorum. “Şu işte çalışıyorum ama aynı zamanda müzikle de uğraşıyorum” gibi bir şey bence söz konusu değil. Çünkü siz müziğe ne verirseniz müzikte size o kadarını verir. Araştırmak, güncel olmak ve en önemlisi “oldum” dememek.
Sanat sonsuz bir alan. Sürekli olarak ilerleyen, gelişen bir varlık gibi. Öğrenilecek ve deneyimlenmesi gereken çok fazla şey var. Bir sanatçı olarak “oldum” denilecek noktaya gelmek kolay değil. Oyunculuk ve müzik alanında kendinizi geliştirmek için neler yapıyorsunuz?
“Oldum” demek devam eden bir süreci sonlandırmak gibi fakat sizin de dediğiniz gibi sanat sonsuz bir alan, sürekli ilerleyen gelişen bir varlık gibi. Bence iyi bir sanatçı, sanatın her alanıyla az ya da çok ilgilenmeli. Hatta her insan. Resim yapmalı, sergi gezmeli. Müzelere gitmeli. Kitap okumayı söylemiyorum bile çünkü kesinlikle en başta olması gerekenlerde 1 numara.
Hayat bir süreç, bitmeyen bir öğrenme süreci.
Fakat “oldum” kelimesini “Türkiye’de tanınıyorum ve hep bir ağızdan şarkılarım söyleniyor” şeklinde ele alacak olursak;
Daha iyi söz yazmak için daha fazla okuyorum. Daha iyi müzik yapmak için çok fazla ve farklı tarzda müzik dinliyorum. Yaptığım söz ve müziği daha iyi şekilde ve tamamen kendi hislerimle insanlara geçirmek içinse müzik prodüksiyonu öğreniyorum ve bu da bitmeyen bir süreç. Çünkü her gün yeni sound’larla uyanıyoruz.
Oyunculukta ise; halihazırda görüşmeler yapıyoruz. Bir karakteri canlandırmak için öncelikle o karakteri çok iyi analiz etmek gerekiyor. Burada da devreye gözlem giriyor. Yolda yürürken, metroda, vapurda veya herhangi bir yerde o kadar farklı insanlar var ki.. Onları uzaktan izleyip cebime koyuyor, küçük bir senaryo yazıp canlandırıyorum ve oyuncu koçum ile üzerinde çalışıyoruz. İleri de yapımcılığını kendi yaptığım kısa filmlerde oynamak ve mümkünse çekmek istiyorum.
COVID-19 hayatın her alanını etkiledi ancak, en çok etkilenenlerden biri sanatçılar oldu. Pandemi döneminde neler yapıyorsunuz?
Pandemi dönemini tamamen öğrenerek ve üreterek geçirdim, bu süreç hala bu şekilde devam ediyor. Online konserler harici fiziki olarak yaptığımız en son konser ise geçen yaz Emaar Square AVM Hayal Kahvesi’ydi.
Kitaplarla aranız nasıl? En çok hangi alan üzerine okursunuz?
İyi bir okur olduğumu düşünüyorum. Kütüphanemde birçok kategori var. Mitoloji’den Edebiyata, Tarih’ten Denemelere, Bilim-Kurgu'dan Kişisel Gelişime, Seyahat’ten Sanat-Tasarıma. Seyahat’i de çok seviyorum. Hatta YouTube kanalımda bir seyahat programı yapmayı çok istiyorum. Şimdi konuya dönecek olursak, Victor Hugo’nun “Notre Dame-in Kamburu” adlı ölümsüz eserini okuyorum ama bir önce okuduğum kitap ise Alan B. Krueger’ın “Müzikonomi” adlı kitabıydı. Müzik endüstrisi ekonomi ve hayata dair ne söylüyor? başlığı altında ilerliyor.. Ondan önce ise Epiktetos “Kendisinin Efendisi Olmayan Hiç Kimse Özgür Değildir” adlı kitabı okudum. Ondan önce ise İlber Ortaylı’nın “Bir Ömür Nasıl Yaşanır? Hayatta Doğru Seçimler İçin Öneriler” adlı kitabını okudum.
Demek istediğim farklı konuları bir araya toplayarak okumak, hem birçok konu hakkında bilgi sahibi olmamı sağlıyor hem de farkındalığımı arttırıyor. Bu yöntemi seviyorum. Çok yakında Website bloğumda okuduğum, okuyacağım kitapları teker teker sıralayıp paylaşmaya başlayacağım.
İzlediğiniz dizi ve filmler arasında sizi etkileyen ve böyle bir projede ben de yer almak isterdim diyebileceğiniz bir yapım var mı?
Birçok yapım var. En başlıcası olan ise başrolünde Tom Hanks’in yer aldığı Forrest Gump. Hikayesi başlı başına çok iyi mesajlar verirken, beni en çok etkileyen sahneleri koşu sahneleri olmuştur. Eğer filmi izlediyseniz bilirsiniz ki, bir gün Tom Hanks yani Forrest Gump, koşuya başlıyor ve zorunlu ihtiyaçları dışında durmadan tam 3 yıl 2 ay 14 gün koşuyor. Bu arada bu koşu hikayesi gerçek bir olaydan esinlenerek çekilmiş. 1982 yılında Amerika’da birisi kemik kanserinden ölen arkadaşı için New Jersey’den San Francisco’ya kadar zorunlu ihtiyaçları dışında durmadan 60 gün koşmuş. Filmde de Forrest Gump, koşarken birçok kişiye umut olmuş ve yanına birçok kişi katılmış. Hatta filmde bu sahneyi izleyen birisi ise bu sahnelerden çok etkilenip gerçek hayatta canlandırmak istemiş ve gerçekleştirmiş.
Sonra filme dönersek, koşusuna devam ederken yanına gelen birçok basın mensubunun “Ne için koşuyorsunuz? Kadın hakları için mi? Dünya barışı için mi?” gibi benzer sorularına ise “Canım koşmak istemişti.” diyor. Burada da aslında istediğimiz şeylerin peşinde gitme cesaretini göstermemiz gerektiğini vurgulayan önemli bir mesaj var. Bu kadar uzun süre koşmasının sebebi ise “Madem buraya kadar geldim, aynen yoluma devam edebilirim.” demesidir. Burada da çok önemli bir mesaj var. “Eğer burada durup daha ileri gitmeyeceksek, neden bu noktaya kadar geldik?” Herkesin izlemesini şiddetle tavsiye ediyorum. Böyle bir proje de kesinlikle yer almak isterdim.
Önümüzdeki 5 ile 10 yıl içinde kendinizi hangi başarıları elde etmiş olarak görmek istersiniz?
Öncelikle kendi şirketimi kurmuş olmak, çok iyi işler çıkarmak ve sonucunda da şarkılarımın hep bir ağızdan söylendiği yurtiçi-yurtdışı konserler yapmış olmak, yurtdışından bazı sanatçılar ile iş birliği yapmış olmak ve Türkiye’de iyi bir yer edinmiş bir sanatçı olmak isterim. Hayattaki en büyük tutkularımdan birisi ise dünyayı gezmiş olmak, okyanus geçmiş olmak ve birçok milletten arkadaşlarımın olmasını ve onların dilinde konuşmak isterim.
Müzik hayatınızda size rehberlik eden, hocam dediğiniz kişilerin size verdiği en iyi tavsiye nedir?
Müzik hayatımda bana rehberlik eden herhangi biri olmadı. Fakat okuduğum kitaplardan, izlediğim videolardan, röportajlarını okuduğum yerli, yabancı sanatçılardan yaptığım en güzel çıkarım “Kendin yap” oldu. Söz ve müziği kendin yap, mümkünse prodüksiyonu kendin yap. Mümkünse klibi kendin çek. Hatta mümkünse şarkıları bağımsız çıkar. Son zamanlarda biliyorsunuz ki bağımsız müzisyen sayısı çoğaldı. Daha da çoğalacağını düşünüyorum.
Müzik ile uğraşan veya uğraşmak isteyen kişiler biraz önceki kitap sorusunda bahsetmiş olduğum Alan B. Krueger’in “Müzikonomi” adlı kitabını bence mutlaka okumalılar.
Yeni projelerinizden ve yaklaşan etkinliklerinizden bahsedebilir misiniz?
Programa bakarak söylersem eğer, tarihi en yakın olarak önümüzdeki hafta başı klibi olmayan tek şarkım olan Bıraktım Kendimi’nin klip çekimleri için Marmaris Selimiye’ye gideceğim. Güzel bir plan yaptık ve heyecanlıyım.
Aynı zamanda yeni şarkılarım ile ilgileniyorum, kayıt süreçleri devam ediyor. Etkinlikler ile ilgili malum durumdan dolayı henüz bir şey söyleyemiyorum. Merak edenler Websitemde E-Bültenime kayıt olarak tüm gelişmeler hakkında anında bilgi sahibi olabilirler.
İnternetin müzik alanını nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
Hangi anlamda nasıl etkilediği önemli diye bakmalıyız bence. Şarkıların insanlara ulaşması açısından bakacak olursak eğer, çok iyi olduğunu düşünüyorum. Türkiye’den örnek verirsem eskiden Beyoğlu diye bir kavram varmış. Tüm plakçılar sanatçılarını Beyoğlu içine sokmak istermiş. Beyoğlu’nda şarkıların çaldığı zaman daha çabuk bir kitleye erişiyormuş. Fakat bir Beyoğlu var ve aday çok fazla.
Şuana baktığımızda ise birtakım reklamlar ile istenilen konumda istenilen kitleye istenilen yaş aralığına daha kolay ve hızlı erişilebiliyor.
Hayranlarınıza nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Çok yakında yeni şarkılarla, yeni kliplerle, yeni birtakım projelerle geliyorum. Etkinliklerde görüşmek dileğiyle..
Ali Özcan'ı sosyal medyadan takip etmek ve şarkılarını dinlemek için:
Kişisel Web Sitesi I Instagram I YouTube I Twitter I Spotify I Apple Music I Facebook
ÖZEL HABER / RÖPORTAJ
Buğurcan BAŞTUĞ
Haber Videosu
Editör: Buğurcan Baştuğ
Haber Yorumları
Yorum Yazın
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.