Türk Müziği'nin kadın enstrümanist temsilcilerinden biri olan Deniz Akdoğan'ın 3 Ağustos'ta ilk solo/enstrümantal albümü Classical Kemenche müzikseverlerle buluştu. Yeteneği ile pek çok başarılı projede yer alan sanatçı Deniz Akdoğan, yeni albümü, klasik kemençe ve sanat hayatına dair Beşiktaş Medya Grup'a samimi açıklamalarda bulundu.
Öncelikle merhaba Deniz Hanım... Nasılsınız? Türk Müziği'nin kadın enstrümanist temsilcilerinden biri olarak müzikseverlere kendinizi nasıl tanıtırsınız?
Çok iyiyim, öncelikle Beşiktaş Medya Grup’a çok teşekkür ederim, siz nasılsınız? Insanın kendinden bahsetmesi zor oluyor tabii ama kısaca anlatacak olursam, her türlü iyi müziği dinleyip öğrenmeye ve işini iyi yapmaya çalışan, kadınların her alanda giderek daha da varlık göstermeye başladığı ülkemizde “ben de bir ağaç büyüteyim” diyen iyi bir insan ve bir müzisyen olmaya çalışıyorum.
Müziğe olan ilginiz nasıl başladı? Ne kadar zamandır profesyonel olarak müzik yapıyorsunuz? Klasik kemençe gibi zor bir enstrümanı öğrenmeye nasıl karar verdiniz?
Müziğe olan ilgim aslında ilkokul yıllarında başlamıştı. Babamın aldığı küçük, oyuncak bir orgla televizyon ya da radyoda duyduğum bütün şarkıları anında çalabildiğimi keşfetti ailem. Hatta o orgun yetersiz kaldığını, aynı anda birden fazla tuşa basamadığımı söylemiştim Buna gerek duyabilmişim yani o yaşta. Sonrasında da bir aile dostumuz aracılığıyla İ.T.Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’na ilkokuldan sonra 1995 yılında girmiş oldum. Ailem de sağolsun, her zaman destekledi. Aslında bence hiçbir zaman müzikte profesyonel olduğunu iddia etmemeli insan ama, okullu bir öğrenci olduğum ilk yılları saymazsak 2000-2002 yıllarından beri profesyonel olarak yapmaya çalışıyorum diyebiliriz. Aslında konservatuara girdiğimde açıkçası klasik kemençenin ne olduğunu bilmiyordum. Aile dostumuz, sınav belgesinde iki enstrüman tercihi yapmamız gerektiğini söyledi, ve kendiliğinden ilk sıraya klasik kemençeyi koydu Biz de iki numaraya kanun yazdık. Okulu kazanınca da klasik kemençenin ne olduğunu öğrenmiş oldum ve sevdim.
Klasik kemençe nasıl bir enstrüman? Bize anlatabilir misiniz?
Klasik Kemençe, Türk Müziği’mizin yaylı enstrümanlarından biri. Çok küçük bir çalgı olmasına rağmen kendinden beklenmeyecek, yumuşak ve içli bir ses rengi sunar insana. Ve bütün yaylı çalgıların aksine, kemençede sesleri tırnakla tellere dokunarak/iterek elde ediyoruz. Doğru ve güzel bir ses çıkarma konusunda onu zor yapan da hem bu tırnakla çalma durumu, hem de boyutunun küçüklüğü. Büyük ustalarımız da bu enstrüman için “demirden leblebi” demişler zaten Eskiden daha kısıtlı bir alanda kullanılıyordu ancak artık klasik kemençe ile yapılamayacak müzik tarzı neredeyse yok.
Müzik hayatınızda nerede ve hangi sanatçılardan eğitim aldınız? Kimlerle birlikte çalıştınız ve hangi projelerde yer aldınız?
Müzik eğitimimi 1995-2005 arasında İ.T.Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda aldım. Ortaokul, lise ve lisans eğitimimi orada tamamladım. Orada İhsan Özgen, Kamran Erdoğru, Erol Sayan, Aslıhan Özel, Tülay Örser, Alaeddin Yavaşça, Niyazi Sayın, Nevzat Atlığ gibi Türk Müziği’nin çok önemli hocalarıyla çalışma imkanım oldu, hatta ellerinde büyüdük diyebilirim.
Okuldan sonraki hayatımda çok çeşitli sahne işlerinde bulundum, çalıştığım bilinen ve medyatik isimler arasında Hakan Bahar, Aşkın Tuna, Sertab Erener, Candan Erçetin ve Mustafa Keser gibi isimler yer aldı. Bunların dışında daha çok Dışişleri Bakanlığı’mızın yurtdışı projeleri, Diyanet İşleri Başkanlığı’mızın yurtiçi/yurtdışı tasavvuf konser turneleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı bir çok kültür/sanat merkezi konserleri, dinletiler, musiki cemiyetleri, üniversite konserleri, albüm ya da belgesel kayıtları ve başta Trt olmak üzere bir çok televizyon programında yer alma şansım oldu.
Her sanatçının kendine özgü bir çalışma sistemi var. Bir müzisyen olarak çalışma düzeniniz nasıl? Günde kaç saat çalışırsınız?
Açıkçası benim çalışma konusunda çok kesin planlanmış bir sistemim yok. Bazı günler saatlerce çalışabildiğim gibi, bazı günler çok kısa süren çalışmalar yapabiliyorum. Bizler biraz ruh halimize göre yaşadığımızdan ya da şuanki dönemde uğraşacak çok fazla şeyimiz olduğundan, o düzene sığamıyorum. Ama halletmem gereken bir iş, çözmem gereken bir eser varsa başında kendimi unutup saatlerce çalışabilirim.
Müziğinizi nasıl tanımlarsınız ve ne tür müzik yapıyorsunuz?
Yaptığım müzik aslında hem Anadolu’dan hem Klasik Türk Müziği’nden hem de güncel müziğimizden izler taşıyor. Türkülerimizi, zeybeklerimizi, Klasik Türk Müziği’mize ait enstrümantal eserleri yani saz semailerimizi bu albümde güncel bir sounda harmanlayıp, her yaştan, her meslekten, her kesimden insanın dinleyebileceği bir hale getirmek istedik. Bu yüzden de tam olarak klasik ya da tam olarak popüler tarzda olmayan bir tarz; güncellenmiş Türk Müziği diyebiliriz.
Bir süre müzik öğretmenliği yaptınız. Müziğe ilgisi olan ve klasik kemençeyi merak edip öğrenmek isteyenlere neler önerirsiniz?
Evet, uzun süren bir müzik öğretmenliği maceram da oldu, özel kurumlarda her yaş grubuna müzik öğretmenliği yaptım. Aralarında müziğe karşı çok yetenekli çocuklar da vardı, hatta konservatuara yönelenler oldu. Şimdilerde ise sadece Klasik kemençe dersleri veriyorum.
Klasik Kemençe öğrenmek isteyenler için şunu söyleyebilirim: öncelikle sabırlı olmaları lazım. Bu enstrümana başlarken çok kısa sürede sonuç alınamayacağını bilerek başlamalarını tavsiye ediyorum. Genellikle sorulan sorulardan biri, “Ne kadar zamanda öğrenirim?” oluyor. Bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişkenlik gösteriyor. Kimi insan çok çalışır ama uygulaması zaman alır, kimi düzensiz çalışır, kimi düzenli ve hızlı ilerler. O yüzden “ne kadar zamanda” sorusu yerine, nasıl çalışmalıyım gibi bir soru daha faydalı olur.
Günümüz dünyasında görsel ve işitsel pek çok materyal hızla tüketiliyor. Sizin gibi sanatçılar sayesinde Türk Sanat ve Halk Müziği'nin daha geniş kitlelere yayılması sağlanıyor. Tüketim kültürünün etkisi altındaki dünyaya baktığımızda, müzik piyasasını nasıl yorumluyorsunuz?
Haklısınız, çağımızda her şey çok hızlı değişiyor ve gelişiyor. Müziğe erişim konusunda da haliyle çok fazla mecra var. Kendini tanıtmak, müziğini duyurmak isteyen pek çok yetenekli ve eğitimli insan var fakat bu hız ve çeşitlilik arasında çok kolay olmayabiliyor müzisyenlerin işi. Bir yanda çerez gibi tüketilen ve piyasaya çıktıktan maksimum 1 yıl sonra unutulan şarkılar/popüler kültür işleri; diğer yanda nitelikli, kalıcı ve sanat kaygısıyla yapılan işler..
Aslında eğitimli, sanatsal ve yenilikçi işler yapan müzisyenlerin kendini duyurması sosyal medya, dijital platformlar gibi mecralar varolduğu için hem çok kolay, hem de her şeyden çok çabuk bıkıldığı için çok zor. Kendimizi sürekli güncel tutmamız ve sürekli varlık göstermemiz gerekiyor gibi bir sonuç çıkıyor ortaya bence.
İlk solo/enstrümantal albümünüz "Classical Kemenche" 3 Ağustos'ta tüm dijital platformlarda yayınladı. Albümünüz hakkında bize neler söylemek istersiniz? Dinleyiciyi nasıl bir atmosfer bekliyor?
Evet çok şükür ki albümümüzü yayınladık Aslında daha erken bir tarihte yayınlanacaktı ama pandemi döneminin göbeğine denk geldiği için biraz ertelemek istedik, o kaotik ortamda, hepimiz sağlığımızı korumakla meşgulken yayınlamak istemedim açıkçası. Albümde biraz klasik tadı, biraz insanı dinlendiren bir havayı, biraz da her kesime hitap etmeyi amaçladık diyebilirim. İnsanlar albümü her yerde, yolda giderken, bir şeyler okurken, dinlenirken, çalışırken dinleyebilsinler, ruhlarını dinlendirsinler istedik. İnşallah amacımıza ulaşmışızdır.
"Classical Kemenche" albümünüzde kendi besteniz olan "Son - The End" adlı eseriniz de yer alıyor. Bu eserin bir hikayesi var mı?
Aslında uzun zaman önce yaptığım bir parçaydı ama kenarda kalmıştı. Bir hikayesi yok aslında ama, dinleyince bana bir şeyin sonunu, bitişini anımsattı, veda melodisi gibi geldi, o sebepten de adını öyle koydum. Albümden önce kanuncu arkadaşım Erman Ertan ile bu parçayı ikimiz çalıp youtube’da paylaşmıştık aslında. Devamı da işte bu şekilde geldi.
"Classical Kemenche" albümünüzün oluşmasında ve soundun yakalanmasında kimlerle birlikte çalıştınız? Albümün hazırlık aşaması nasıl geçti?
Albümün aranjelerini, genç ama çok yetenekli ve titiz olan arkadaşım kardeşim Emre Merallı hazırladı. Son derece 10 parmağında 10 marifet bir insandır. Biz rahat dinlenebilen, herkese hitap eden bir şey olsun deyince, Emre tam bu tarz bir düzenleme yaptı Gitarlarını
Çağatay Özkaya, perküsyonlarını ise Barış Cem Songur çaldı, Timuçin Aksüer de bizi hem kaydetti, hem mixledi, hem de mastering‘imizi büyük titizlikte yaptı. Ben biraz tezcanlı bir insan olduğumdan, hazırlık aşaması, kayıt gibi durumlar çok hızlı yaşandı, yani 2-3 ayda hazırlığımızı bitirmiştik, albümü de hepimiz 1 günde çaldık zaten Fotoğrafları ise Taner Kuvat çekti.
Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?
Müzik, uğraşması zor-zahmetli ama insanı diri tutan bir sanat. Sürekli yeni şeyler öğrenmeye ve denemeye çok açık bir alan. İnşallah ben de daha sonra yeni fikirlerle ve işlerle karşınızda olurum Çok teşekkür ediyorum bu sohbet için.
Bu güzel röportaj için Deniz Akdoğan'a teşekkür eder, başarılarının devamını dileriz...
ÖZEL HABER / RÖPORTAJ
Buğurcan BAŞTUĞ
Haber Videosu
Editör: Buğurcan Baştuğ
Haber Yorumları
Yorum Yazın
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.