26 Aralık 2024, Perşembe

Özkan Dalgıç'ın Pilot Olmak, Bir Savaş Pilotunun Anıları adlı kitabı okurlarla buluştu

Özkan Dalgıç'ın Pilot Olmak, Bir Savaş Pilotunun Anıları adlı kitabı okurlarla buluştu

Genelde pilotluk, özelde savaş pilotluğu cazip bir meslektir, merak uyandırır, birçok insanın hayallerini süsler. Savaş pilotlarının yaşamlarını gözlemleme şansımız çok olmaz. Fotoğraflardan, haklarında çekilmiş etkileyici filmlerden ya da yazılanlardan tanımaya çalışırız onları. Geçtiğimiz günlerde savaş pilotları hakkında bir kitap yayınlandı.

“Pilot Olmak Bir Türk Savaş Pilotunun Anıları” adını taşıyan kitap Cinius Yayınevi tarafından Mayıs ayı içinde yayınlandı. Kitabın yazarı Hava Kuvvetleri Komutanlığından kurmay yarbay rütbesi ile 2007 yılında emekli olup sivil hava yollarında hala uçmaya devam eden Özkan Dalgıç. Yazar kitabında Kuleli Askeri Lisesi’ne girişinden başlayarak emekli olduğu yıla kadar geçen anılarını anlatıyor.

Yazar kitabının amacını, havacılığa ilgi duyan insanlara nasıl pilot olunduğunu ve bir savaş pilotunun gündelik hayatının nasıl olduğunu anlatmak olarak belirlemiş. Bu amaç doğrultusunda pilot olmak için seçim süreçlerini kapsadığı için önce Kuleli yıllarını anlatmakla başlamış kitabına. Sonrasında Hava Harp Okulu’na girme çabalarını aktarmış. Harbiye’den subay olarak mezun olduktan sonra uçuş okulunda pilotaj eğitimini ve pilot olduktan sonra savaş pilotu olmak için alınan eğitimleri kapsamış. Kitabın ilerleyen bölümlerinde bir savaş pilotunun mesleki yaşamında kat ettiği merhaleleri, yapılan görevleri ve pilotların günlük olağan yaşamlarını dile getirerek kitabını Hava Kuvvetlerinden emekli olmasıyla sona erdirmiş.

Kitapta; T-41 Cessna uçağıyla yaşanan ilk uçuş deneyimi, uçuş okulunda T-34, T-37 ve T-38 uçağıyla alınan pilotaj eğitimi, F-5 uçağıyla alınan av bombardıman eğitimi ve F-104 ile F-16 uçaklarında alınan harbe hazırlık eğitimleri detaylı bir biçimde anlatılıyor. Bunlardan sonra kıtada harbe hazır bir pilot olarak geçen dönemde yaşanan Bosna Harekatı, Hava kuvvetlerinde ilk gece filosunun (LANTIRN) kurulması, yaşanan acı kazalar, Kardak krizi, Pakistan Hava Kuvvetlerinde mübadele pilotluğu, ilk yöneticilik tecrübeleri, Amerika’da katılınan Red Flag tatbikatı, kurmaylık eğitimi, filo komutanlığı gibi süreçler yaşanan küçük anekdotlarla zenginleştirilerek aktarılıyor.

Kitabın içeriği incelendiğinde, yazarın kitabı yazma amacına uygun bir biçimde kitabı oluşturduğu dikkat çekiyor. Kitabın ismine bakıldığında, insan önce dostlar arasında yenen bir yemekte paylaşılan hoş anıların aktarılacağı beklentisine kapılıyor ancak kitap okunmaya başlandığında yazarın; pilot olmak için ne tür şartlara sahip olunması gerektiğini, alınan akademik eğitimleri, pilotaj eğitiminin hangi uçaklarla yapıldığı, pilotaj eğitimi sırasında uçulan görevleri, yaşanan sıkıntıları, güçlüklerle nasıl mücadele edilip başa çıkıldığını, savaş pilotu olmak için alınan harbe hazırlık eğitimlerini, tüm eğitimlerin bitip kıta hayatına başlandığında neler yaşandığını, ne tür görevler yapıldığını, pilotluk mesleğinin güzel ve riskli yönlerini belirli bir akış bütünlüğü içinde sistematik bir biçimde anlattığı fark ediliyor. Kitapta havacılığa gönül vermiş, pilotluk mesleğine ilgi duyan insanların merak edebileceği birçok sorunun yanıtı veriliyor, o nedenle pilot olmak isteyenler için bir referans ve rehber kitap olma potansiyeli taşıyor.

Kitap hakkında diğer dikkat çeken husus kitapta akıcı ve samimi bir dil kullanılmış olması. Uçaklar ve pilotluk mesleği birçok teknik yön taşımasına rağmen, yazar akıcı bir üslupla bu teknik bilgileri çok fazla detaya girmeden ancak konuları da eksik bırakmadan aktarıyor. Teknik bilgileri araya önemli anları ve kendi duygularını da samimi bir biçimde ekleyerek süslüyor. Kitabın tümüne hakim olan bu dil kitabı kolay okunur hale getiriyor ve okuyucu sıkılmadan sayfalar arasında ilerliyor.

Örneğin onca hayal ederek geldiği Kuleli’nin ilk gününde yaşadıklarını anlattığı 

“….

Önce berbere gidip tıraş olmamı, sonrasında koğuş katına çıkarak dolabıma eşyalarımı koyarak yerleşmemi istediler. Babam yanımdaydı, beni yüreklendirecek şeyler söylemeye çalışıyor, askerlikte işlerin nasıl yürüdüğünü anlatmaya uğraşıyordu. Berbere gittim. Adının Osman olduğunu öğrendiğim ak saçlı, yaşlıca bir berber tıraş etmeye başladı beni. On dört yaşında olmama rağmen bir saç kesim stilim yoktu ve genelde çok kısa kestirirdim saçlarımı ama berberin yaptığı tıraş daha da kısaydı. Resmen hiç saç kalmamıştı başımda, kafam patatese benziyordu. İlk moral bozukluğunu saçlarım sıfır numaraya vurulunca yaşadım, nedendir bilmiyorum ağrıma gitmişti bu kadar kısa kesmeleri. Benliğimden bir şeyler koparılmış gibiydi, ne hissedeceğimi bilememenin şaşkınlığı içindeydim.

Yolda babam beni gördü ve moralimin bozuk olduğunu anladı. “Üzülme,” dedi, “kökü sende, yine uzar, bunları kendine dert etme.” Demesi kolay ama kalbe söz geçirmek zor, öylece çıktım yatakhane bölgesine. Yatacağım koğuşun koridoruna girdiğimde ruhum ikinci darbesini aldı. Kesif bir sabun kokusu vardı koğuşun koridorlarında. Temizlik kokusundan öte yağ kokusu ağır basıyordu ve ruhuma hiç iyi gelmedi bu koku. Önemsememeye çalışarak koğuşa girdim, dolabımı buldum, eşyalarımı koydum ve bana verilen eğitim elbisesini giymeye başladım. Bana birkaç beden büyük bir elbiseydi, ceket ve pantolonun içinde kaybolmuştum. Zaten boyum kısaydı, büyük beden elbisenin uzun kolları içinde ellerim, uzun paçaları içinde ayaklarım görünmüyordu. İçinde kaybolduğum eğitim elbisesi ile hayalimdeki üniformanın benzer hiçbir tarafı yoktu. Ruhuma inen son darbeydi bu, birden ağlamak geldi içimden, ben neler hayal etmiştim, neler yaşıyordum. Utandım, ağlayamadım ama boğazıma bir yumru oturmuştu işte. Gariplik duygusu.

… ”

satırlarını okuyunca insan, henüz çocuk yaşta birinin yatılı okul ve askerlik yaşamıyla ilk karşılaştığı anlardaki savruluşlarını çok iyi hissedip anlayabiliyor.

Ya da yatılı yaşamında dile getirdiği şu satırlarda

“…

Karanlık çöker sonra. Boşluk derinleşir. Geçmiş, anılar, alışkanlıklar boşalır üstüne. Hüznün hüküm saatidir, merhameti yoktur, acıtır içini. Gidecek yerin, çalacak kapın, sığınacak güvenli limanların yoktur. Anne şefkatinin huzuru uzak şehirlerdedir artık, sarılacağın kimsen yoktur. Yalnızlık çöker ruhuna, yalnızlığın kasveti kaplar yüreğini. Boğaz’ın karanlık sularına bakarsın. Gemilerin siluetleri sessizce ilerler uzak diyarlara doğru. Gemilerin gideceği limanları hayal edip oyalanmaya çalışsan da gemi gider, sen buradasındır. Yaşamın soğuk gerçeği hatırlatır kendini. Karşı kıyıya takılır gözlerin. Arnavutköy, Bebek sırtlarındaki evler. Evlerden sızan sarı ışıklar. Her evde ayrı bir hikâye yaşansa ve bunlar belki hoşlanmayacağın olaylar olsa da sen bir tek hikâye görürsün her sarı ışıkta. Baba, anne, çocuklar, belki büyükler, tüm aile evde toplanmıştır akşam vakti. Mutfaktan gelen ev yemeğinin kokusu. Hep beraber yenen akşam yemeği. Günü özetleyen yemek masası sohbetleri. Sonra tatlı. Yemek üstüne  çay, kahve ritüelleri. Beraber izlenen televizyon. Televizyon izlerken yapılan ödevler. Yalnızlığa izin vermeyen aile ortamı sıcaklığı, solunan havaya sinen şefkat buharı.

…”

evinden uzağa düşmüş bir çocuğun gurbette düştüğü ev hasretini anlayıp, ona şefkatle sarılmak ve teselli etmek istiyor insan.

Ya da

“…

Takiben loop hareketine başlamak için uçağı dalışa geçirerek sürat artırmaya başladım. Yeterli sürate ulaşınca lövyeyi seri biçimde geri çekerek uçağı dalış pozisyonundan tırmanışa geçirdim. Gökyüzüne doğru tırmanırken uçak önce tam dik pozisyona geldi, sürat düşerken çekişe devam ederek uçağı ters pozisyona doğru taşıdım. Kokpit içinde sessizlik hâkimdi, terste boşlukta kalmış gibiydim. Sonra çekişe devam ederek ters uçuştan uçak burnunu yere doğru dalışa geçirdim. Uçak bu kez tam dik olarak yeryüzüne doğru boşluğa düşercesine ilerlemeye başladı. Sürat dalışın etkisiyle artmaya ve kokpitin içerisini hava filelerinin sesi doldurmaya başladı ve yine kuyuya düşüyormuş hissine kapıldım.

…”

satırlarında pilotaj eğitimi sırasında yapılan akrobasi hareketlerinin detaylarını bir pilot gözüyle okurken, Red Flag tatbikatının anlatıldığı bölümlerde

“…

Yere inip dibrifing için hazırlıklara başlarken 2 numara heyecanla B-52’yi nasıl vurduğunu anlatıyordu. Kaçınma manevrasıyla tırmanışa girdiğinde RWR’da üzerindeki kilit kırılmıştı. 30 fite ulaştığında savaş alanına yönlenmiş ve B-52’yi gözle tespit edince ona dönmüştü. Atış için yaklaşırken mavi av uçakları kendisini tespit etmiş, ancak atış menzilinin dışında olduğu için kendi atışını vurulmadan gerçekleştirmiş ve atış sonrası hemen alçak irtifaya inerek av uçaklarından kaçınmıştı. Hepimiz heyecanını paylaşıyor ve merakla dibrifingte ne olacağını bekliyorduk.

…”

macera tadında bir mücadeleye tanıklık ediyorsunuz.

Filo komutanlığı döneminin anlatıldığı bölümde

“…

Kuleye ulaştım ve koşarak merdivenleri çıkmaya başladım. Son kata gelip kuleye girdiğimde “Atlıyor,” diyen kule operatörünün sesini duydum. Ne hissettiğimi bilemeden başımı pistin güneyinde kalan iniş yönüne çevirdim. Havada açılan paraşütü ve yaklaşık üç dört saniye sonrasında da yere çakılan uçaktan çıkan alev topunu gördüm. Önce herkeste bir sessizlik oldu. Herkes olayın neden olduğu şoka alışmaya çalışırken telsizde düşen uçağın liderinin, “Pilot atladı, paraşütü görüldü, uçak meskûn olmayan bir alana düştü,” ifadeleri duyuldu.

Atlayan pilotum hemen olayın nasıl olduğunu, neler yaptığını anlatmaya başladı. “Anlatma henüz,” dedim, “öncelikle geçmiş olsun, önemli olan senin kazadan sağ kurtulman. Olayın detaylarını sen hastanede kontrollerini bitirip salim kafayla iyice düşündükten sonra konuşuruz,” diyerek sağlığıyla ilgili sorular sormaya başladım.

O ana kadar baskıladığım gerginliğim yavaş yavaş su yüzüne çıkıyordu. Kolay değildi, sorumluluğum altındaki bir uçak düşmüştü, sevindiğim şey pilotumuzun sağ olmasıydı. Bir filo komutanı için meslek yaşamındaki en kötü şey filosundaki bir pilotun şehit olmasıydı sanırım. Sizin kolaylıkla öngörebileceğiniz, kontrol edebileceğiniz ya da engelleyebileceğiniz bir şey değildi ama yine de manevi sorumluluğu çöküyordu omzunuza. Aylarca, hatta yıllarca acabalar yiyip bitiriyordu ruhunuzu acaba engelleyebilir miydim diye.

…”

satırlarında arıza sonuncu bir uçak düştüğünde yaşanan olayları ve duygusal yükleri fark ediyorsunuz.

Bir uçak kazası sonucunda pilotun şehit olduğu durumlar için

“…

Sabah kalkılır, üniformalar giyilir, son görev vaktidir. Cami avlusunda musalla taşına konmuştur bayrağa sarılı şehit cenazesi. Arkada çelenkler. Aile ve yakınlar hıçkırıklar içinde bekler, gözyaşı akar sürekli. Feryatlar yükselir zaman zaman. Edilememiş vedalar tabuta tekrar tekrar sarılarak eda edilmeye çalışılır. Renk siyah, kasvet hükümdardır.

….

Cenaze için askeri bando gelmiştir, her zaman coşkulu marşlar çalan müzisyenler o gün yürekleri boğacak ağır ezgiler için hazırlanırlar sıkıntı içinde. Tabutun yanına şehidin üniformalı fotoğrafı konulur, ismi ve doğum tarihiyle birlikte. Tabutun iki yanında silah arkadaşları son görevleri için nöbet tutmaya başlar. Üniforma içinde ağlamak yadırganmaz, kimse böyle bir zamanda diğerlerinin duygusuna baskı yapmaz ama metanet için çaba sarf edilir, vakurla son nöbet tutulmaya çalışılır, gözler ufukta boşluğa dikilir. Ne zaman ki şehidin fotoğrafına kayar gözler, bastırılan duygular su yüzüne çıkar, gözyaşı sessiz bir isyana dönüşür.

…”

satırlarında geride kalan ailelerin ve silah arkadaşlarının acıları dile gelirken, yürek burkuluyor.

Sonuç olarak yazar Özkan Dalgıç güzel bir iş yaparak, pilotluk ve pilotların yaşamına dair başvuru kitabı olabilecek, merakla okunan ve insanı sürükleyen bir eser ortaya çıkartmış. Anı yazma geleneğinin yaygın olmadığı ülkemizde takdir edilesi bir çaba.

“Pilot Olmak, Bir Savaş Pilotunun Anıları” kitabına yayınevinin satış sitesi cinius.shop adresinden ya da diğer ana kitap dağıtım ve satış adreslerinden ve kitapçılardan ulaşılabilir. Okurlarıyla buluşması ve keyifle okunması dileğiyle…

KİTABIN ÖZETİ

Savaş pilotluğu insanların ilgisini çeken ve birçok insanın da hayallerini süsleyen bir meslektir. 33 yıllık pilotluk hayatımın 20 yılını askeri uçaklarda savaş pilotu olarak geçirdim. Bir arkadaşımın önerisi ile hem nasıl savaş pilotu olunacağını hem de bir savaş pilotunun meslek yaşamının nasıl olduğunu anlatmak için bu kitabı yazmaya başladım.

Savaş pilotluğu yolculuğumu anlatmaya Kuleli Askeri Lisesi’nden başladım. Kuleli’de yaşadıklarım, duygularım ve harp okuluna seçim süreçlerini anlattım. Takiben, Hava Harp Okulu’na kabul edilebilmek için Deneme Uçuş Kampı ve İntibak Eğitimi ile Harp Okulundaki akademik eğitimi ve uçuş okuluna seçim süreçlerini aktardım.

Uçuş Okulu bölümünde uçuş, uçuş hareketleri, görerek uçuş, alet uçuşu, kol uçuşu gibi teknik konular yanında eğitimin pilot adaylarına yüklediği stresi de yaşadığım olayları ve duygularımı katarak anlattım. Uçuş okulu bölümü okunduğunda üniversite mezunu bir gencin pilot olmak için hangi özellikleri olması gerektiği, alacağı eğitimin içeriği ve safhaları, eğitimin zorlukları gibi konularda genel bir bilgi sahibi olunacaktır.

Uçuş okulundan sonra savaş pilotu olmak için alınan Av Bombardıman ve Harbe Hazırlık eğitimlerini anlattım. Bu bölümlerde bir savaş pilotunun mesleği boyunca yapacağı harbe yönelik görevleri genel olarak aktardım, teknik bilgiler yanında bu görevlerin pilotlar için önemli noktalarına değindim.

Kitabın sonraki bölümlerinde tüm eğitimlerini bitirip harbe hazır olarak muharip filoya atanan bir pilotun filodaki gündelik yaşamını, yaptığı görevleri ve mesleki gelişimini anlattım. Bunu yaparken filolardaki atış görevlerinden, Yunan uçaklarıyla yapılan “it dalaşı” görevlerine, deniz atışından müttefik ülkelerle yapılan tatbikat uçuşlarına kadar geniş bir yelpazede örnekler verdim.

Mesleğin dramatik bir yönü olan uçak kazalarını şahsi deneyimlerimi de katarak nasıl arama kurtarma faaliyeti yapıldığı, kaza zamanlarında pilotların ruh hali ve kazaların aileler üzerindeki duygusal etkilerine yönelik gözlemlerimi aktardım.

Bir savaş pilotu olarak katıldığım Bosna Harekatı ve Kardak Krizinde edindiğim tecrübeleri dile getirdim. Ülkemizin ilk gece filosunun kuruluşuna dair izlenimlerim ile Amerika’da katıldığım Red Flag Tatbikatını sözcüklere döktüm.

İki yıl boyunca Pakistan Hava Kuvvetlerinde yaptığım mübadele pilotluğu görevini, yurtdışı görevlerine atanan subayların aldıkları eğitimleri, subaylığın diplomasi ile etkileşimlerini anlattım. Pakistan’ın nükleer denemeleri sırasında yaşanana kriz ortamındaki izlenimlerimi paylaştım.

Sonrasında kol komutanı olarak ilk komutanlık deneyimimi, yönetici bir pilot olmak için aldığım kurmaylık eğitimini aktardım. Savaş pilotluğuna veda etmeden önce yaptığım filo komutanlığına dair tecrübelerimi paylaştım. Bu sırada meydana gelen gerçek bir uçak kazasına dair yaşadıklarımı anlattım. Ve en sonunda nasıl savaş pilotluğuna veda ettiğimi dile getirdim.

Savaş pilotu olmak isteyenlere nasıl savaş pilotu olunduğunu anlatmak için birçok teknik konuyu anlatmam gerekiyordu. Okuyucunun teknik ayrıntılarda boğulmaması için anlatımı genel düzeyde tutmaya özen gösterdim. Teknik konularda sıkıcılıktan uzak kalmak ve akıcılığı yakalamak için konuları kendi duygularımı ve anekdotları katarak anlatmaya çabaladım.

Yer yer mesleğin gereği İngilizce sözcük ve terimleri kullanmak zorunda kaldım. Bu gibi durumlarda İngilizce sözcük ve terimin Türkçe karşılıklarını ve açıklamalarını dipnotlarda verdim.

Kitap genel olarak bakıldığında savaş pilotu olarak geçirdiğim yirmi yılda aldığım eğitimleri, yaptığım görevleri, kriz anlarında yaşadıklarımı, anılarımı ve hislerimi kapsıyor. İlk gençlik yıllarımdan mesleğe veda ettiğim ana kadar geçirdiğim mesleki gelişimin yanında insan olarak da yaşadığım duygusal boyutları dile getiriyor.

Yazdıklarımdan örnekleme yapmak ve kitabı okuyucuya kısaca tanıtmak için kitabın arka kapağında kullanmak istediğim metni burada paylaşmak istiyorum.

“ Özgürlüktür uçmak. Yerçekimini alt edip, ayağını yerden keserek gökyüzünün mavisine, mavinin sonsuzluğuna karışmaktır. Uçsuz bucaksız gökyüzü ile yoldaşlık etmek, gökyüzünün hem haşarı çocuğu hem de sessiz hayranı olmaktır. Ve mavi semanın genişliğinde yalnızlığı yaşarken, evrenin sonsuzluğundaki zerre halimizin farkına varmaktır uçmak. Alçakgönüllülüktür.”

“…Yer radarı aktardığım kilit bilgileri için “düşman” tanımlaması yapınca hemen silah atış parametrelerine baktım. Silahı ateşleyebileceğim maksimum menzile girmek üzereydim. O ana kadar bana kilit atılmazsa silahımı ateşleyebilirdim ve henüz bir ikaz almadığım için maksimum menzilde tetiğe bastım. Ben tetiğe bastıktan hemen sonra RWR’da kilit ikazı geldi…”

“Nasıl savaş pilotu olunur?” “Savaş pilotlarının gündelik hayatları nasıldır?” Kendisi de eski bir savaş pilotu olan yazar kendi yaşadıklarını, deneyimlerini ve duygularını anlatarak akıcı bir dille bu soruların yanıtlarını veriyor. Bir çocuğun Kuleli’ye girmesi ile başlayan kitap, bizleri Harbiye, Uçuş Okulu ve harbe hazırlık eğitimlerinin ayrıntılarında gezdiriyor. Sonrasında bir savaş pilotunun muharip birliklerdeki gündelik yaşamından kesitler sunarken Bosna Harekatı, Kardak Krizi, Pakistan’da mübadele pilotluğu, Amerika’daki Red Flag Tatbikatı, filo komutanlığı, uçak kazası gibi birçok ilginç deneyimi de okurlarla paylaşıyor.

Savaş pilotluğuna dair ayrıntılı teknik bilgiler kadar acı, tatlı birçok anı kolay okunabilir bir akıcılıkla okurla buluşturuluyor.

Editör: Buğurcan Baştuğ

Haber Yorumları

Habere Ait Yorum Bulunmamaktadır.

Yorum Yazın

CAPTCHA security code

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

yükleniyor
yukarı çık