Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde engelli vatandaşların ve devlet korumasından yararlanmış gençlerin kamu kurumlarına yerleştirilmesi töreninde konuştu. Berfin Özek'in yüzüne asit döken sanığa verilen cezaya ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bir namussuz bir alçak genç kızın yüzüne kezzap atıyor. Mahkemenin verdiği ceza 13 yıl. Ben araştırıyorum... Bu olay kendi kızının başına gelse böyle mi değerlendirirsin? Tüm yargı dünyasına sesleniyorum. Kanunların sayfaları arasındaki maddelere değil vicdanınızın sesine lütfen kulak verin." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde, engelliler ile devlet korumasından yararlanmış gençlerin kamu kurumlarına yerleştirilmesi töreninde konuştu. Engelli vatandaşlar ile devlet korumasından yararlanmış gençlerin bugün atanacakları kamu kurumlarındaki görev yerlerinin hayırlı olmasını dileyen Erdoğan, ülkedeki engelli memur sayısının önceki döneme göre yaklaşık 10 kat artışla 56 bin 500'e ulaştığını söyledi.
Erdoğan, bugün de her eğitim seviyesinden 1304 engelli vatandaşı kamuda işe yerleştirdiklerini, devlet korumasında yetişen gençlerden 2002'den bugüne kadar kamuya yerleştirilenlerin sayısının 29 bine ulaştığını bildirdi.
Devlet olarak 17 yıllık görev sürecinde hiçbir zaman engellilere duyarsız kalmadıklarını, her zaman yanlarında olduklarını ve olmaya devam edeceklerini ifade eden Erdoğan, "Bugün her eğitim seviyesinden 1561 gencimizin daha atamasını gerçekleştiriyoruz. Böylece Türkiye, sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getiren bir ülke olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bu ülkede yaşayan her birey gibi engellilere ve devlet korumasında yetişen gençlerimize sahip çıkıyor, kendilerini en iyi geleceğe hazırlamaya çalışıyoruz." diye konuştu.
Hatay'ın İskenderun ilçesinde, 19 yaşındaki Berfin Özek'in yüzüne asit dökerek sağ gözünü kaybetmesine ve yüzünün bir bölümünün yanmasına neden olan sanığa verilen cezaya ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Erdoğan, mahkemenin ortalama 13 yıl ceza verdiğini, bunu soruşturduğunu, "Kanunun en yüksek oranının bu olduğu ve bunu kendilerinin getirdiğine" ilişkin bilgi verildiğini anlattı.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ben de diyorum ki arkadaşlara; arkadaşlar, siz niye kanun diyerek, bize böyle bir cevap yolunu buluyorsunuz. Ben kanundan bahsetmiyorum, ben haktan bahsediyorum, hukuktan, adaletten bahsediyorum. Siz burada hakkı arayacaksınız, hukuku arayacaksınız, adaleti arayacaksınız. Böyle bir olay kendi kızının başına gelmiş olsa, orada bu olayı nasıl değerlendirirsin? Kanunlara mı bakacaksın? Yoksa böyle bir hak olur mu, böyle bir adalet olur mu, buna mı bakacaksın? Onun için buradan ben tüm yargı dünyasına da sesleniyorum; bu kanunların sayfaları arasındaki maddelere değil, vicdanınızın sesine lütfen kulak verin. Adaletin tecellisini hakta hukukta arayın. Her zaman söylüyorum; benim yolum kanun yolu değil, hukuk yoludur. Hukuk eşittir kanun değildir. Bir defa bunu iyi anlamamız lazım."
Özellikle Türkiye'de kadına şiddet olgusunu bahane ederek aile kurumuna saldıran bir zihniyetin peyda olduğuna işaret eden Erdoğan, bunlarda vicdan ve acıma hissinin bulunmadığını vurguladı.
Bu konuda mücadelelerini gerek İçişleri Bakanlığı gerekse yargıda vermeye devam edeceklerini vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu zihniyetin amacı kadını korumak değil, aileyi dağıtmaktır. Bunun için toplumun önüne hakikat ile ilgisi olmayan bir dehşet tablosu koymaya çalışıyorlar. Mesela Türkiye'deki kadın cinayeti vakaları, Avrupa ülkelerinin yarısı, dünya ortalamasının üçte biri kadardır. Böyle de bir durum var, bunu da bilmenizi istiyorum. Buna rağmen ülkemizi adeta her köşesinde her an kadınların katledildiği bir yer gibi gösterme çabalarına rastlıyoruz. Bu tür gayretler asla iyi niyetli değildir. Kadına fiziken veya ruhen şiddet uygulayanın, hele hele hayatına kastedenin karşısına ilk önce biz çıkarız, biz. Bunun bilinmesini isterim. Anne, eş, kız evlat olan, hepsinden önemlisi insanın yarısı olan kadına yönelik her türlü ayrımcı davranışa ve şiddete eyvallah etmedik, etmeyiz. İnsani duyarlılıkların sinsi bir şekilde istismarıyla aile kurumunun içinin boşaltılmasına ve çökertilmesine de asla izin vermeyeceğiz."
Eğitimden medyaya kadar, her alanda seferberlik ruhu ile aileye sahip çıkacak bir anlayışla çalışmalar yürüteceklerini dile getiren Erdoğan, "Bu günümüz ve geleceğimiz için aile kurumunun yaşatılmasını ve güçlendirilmesini sağlamayı en az güvenlik kadar, en az ekonomi kadar önemli görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Geçmişte devlet ile millet arasındaki ilişkilerin uzunca bir süre kopuk yürüdüğünü belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tek parti döneminde insanına tepeden bakan, milleti hor, hakir gören jakoben bir anlayış hakim oldu. Çok partili siyasi hayata geçilirken milletimiz sadece değerlerine saygı duyan değil, aynı zamanda kendisine hak ettiği hizmetleri getiren bir yönetim anlayışının da özlemi içindeydi. Rahmetli Adnan Menderes ve ardından rahmetli Özal, işte bu iki alanda birden yaptıkları reformlarla milletimizin gönlünü fethettiler. AK Parti'nin 17 yıllık iktidarındaki en büyük başarısı hem demokrasiyi geliştirmesi hem de kalkınmayı sağlamasıdır. Tabii kalkınma bu ülkenin vatandaşlarının her birini de kapsayınca anlamlı hale gelir. Ülkenin kaynakları eskiden olduğu gibi sadece bir avuç mutlu azınlığın emrine verildiğinde yapılan işin adı kalkınma değil adaletsizlik olur."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin zenginliğini 81 vilayetin tamamına ve buralarda yaşayan her kesimden vatandaşın istifadesine sunduklarına işaret ederek, "Türkiye'yi büyütürken, üretimi artırırken, milli gelirimizi 3 kattan fazla yükseltirken, istihdam yelpazesini genişletirken tüm vatandaşlarımızı özellikle kucaklamaya gayret ettik. Dünyanın en iyi sosyal güvenlik ve sağlık sistemini kurmamızın amacı da budur. Ülkemizde devletin şemsiyesi dışında hiç kimsenin kalmaması için özel çaba gösterdik." değerlendirmesinde bulundu.
2 milyar liradan 55 milyar liraya çıkardık
Sosyal yardımlar için ayırılan yıllık bütçeyi 2 milyar liradan 55 milyar liraya çıkardıklarını dile getiren Erdoğan, son 17 yılda tam 339 milyar liralık sosyal yardımda bulunulduğunu, milli gelir içindeki sosyal yardımların payını yüzde 0,3'ten yüzde 1,2 seviyesini yükselttiklerini bildirdi.
Erdoğan, engelliler ve devlet korumasındaki çocuklar yanında kadınlara, yaşlılara, dul ve yetimlere, şehit yakınları ve gazilere ihtimam gösterdiklerini ifade ederek, Türkiye büyüdükçe, güçlendikçe, zenginleştikçe ortaya çıkan değeri tüm vatandaşlara yansıtmaya bundan sonra da devam edeceklerini söyledi.
Engellilerin toplumsal hayatın her alanında olmalarını sağlamak için çok yönlü çalışmalar yürüttüklerini aktaran Erdoğan, bunlardan ilkinin erişilebilirlik meselesi olduğunu belirtti.
Erdoğan, "Sağlık ve eğitim kurumları ile iş yerleri başta olmak üzere her alandaki hizmetlerin engelli ve yaşlılarımız açısından erişilebilir şekilde verilmesini özellikle istiyoruz. Bunun başarılması lazım. Evinden çıkan bir engelli veya yaşlı, kaldırımıyla, yaya geçidiyle, parkıyla, bina girişiyle, toplu taşıma aracıyla her bakımdan kolayca yararlanabileceği imkanlara sahip olmalıdır." diye konuştu.
Aynı şekilde bu vatandaşların bugünün vazgeçilmez araçları olarak bilgi ve iletişim teknolojilerinden faydalanma konusunda da hiçbir bariyerle karşılaşmaması gerektiğini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Az önce kardeşimizi gördük, yani 3 kişiye bir bilgisayar değil, birebir hepsine bu bilgisayarı verebilmek, işte biz bunu başardık. Şüphesiz bunu sağlamanın yolu tüm hizmetleri engelli ve yaşlılarımız için erişilebilir olarak tasarlamaktan geçiyor. Şayet bir şehirde hala yollar, kaldırımlar, bina girişleri, asansörler, lavabolar, velhasıl hayatın her anında ihtiyaç duyulan unsurlar erişilebilir değilse orada ciddi bir eksiklik var demektir ve siz medeni olmaktan da bahsedemezsiniz. Belediyelerimiz başta olmak üzere bu konuda sorumluluk sahibi her kurumun artık bu gerçeği kabul etmesi ve buna uygun davranması şarttır. Bir belediyeci olarak, bunları yaşamış bir kardeşiniz olarak bunları söylüyorum. Çünkü İstanbul gibi bir şehirde Belediye Başkanlığı yapmak herhalde sıradan bir olay değil. Geldiğim zaman susuz bir İstanbul vardı ama geldik, elhamdülillah o konuyu çözdük. Çöp dağlarından geçilmeyen bir İstanbul vardı, bunları kaldırdık ve Habitat'ın temizlik ödülünü verdiği bir İstanbul... Çöp dağlarının patladığı ve 39 kardeşimizin, evet o çöp dağlarının altında kaldığı bir Ümraniye Belediyesini yaşadık. Solunumda hava kirliliği felaketti ve gazeteler maske dağıtıyordu, böyle bir İstanbul yaşadık, hamdolsun bunlardan da kurtulduk. Artık Türkiye'yi 81 vilayetine doğal gazı taşımak suretiyle temiz hava ile karşı karşıya getirelim dedik, şu anda onu da başardık. Yarıdan fazlasına ulaştık ama tüm ilçelere de doğal gazı götürmek istiyoruz. Hızla şu anda onun çalışmaları da devam ediyor."
Dün İstanbul'da gerçekleştirilen TürkAkım doğal gaz boru hattının açılış törenini hatırlatan Erdoğan, Rusya ile yapılan anlaşma gereği doğal gazın Türkiye üzerinden Avrupa'ya gideceğini hatırlattı. Erdoğan, "Ama Türkiye'de de ihtiyacımızın inşallah artık büyük bir kısmını tamamlamış olacağız." ifadelerini kullandı.
Yeni yatırımların erişilebilirlik esasına göre yapılması ve eski binaların bu doğrultuda dönüşümlerinin süratle tamamlanması gerektiğine işaret eden Erdoğan, "Onun için şimdi yeni bir hedef belirledik, 100 bin konut, TOKİ olarak ne yapacağız, yıllık inşa edeceğiz ve diyoruz ki yani gecekondu mu var, size hem destek vereceğiz hem de gelin TOKİ'nin yapmış olduğu bu yeni konutlara sizleri taşıyalım." dedi.
Bazı konutların bulunduğu bölgelere itfaiyenin bile girmekte zorlandığını dile getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Niye? Erişilebilir değil de onun için. İşte bunları da erişilebilir hale getirmemiz lazım. Bu sürecin rastgele, plansız, programsız yürütülmesi de doğru değildir. Erişilebilirlik standartları belirlenmeli ve tüm kurumlar çalışmalarını buna göre yürütmelidir. İşte bu amaçla 2020 yılının 'erişilebilirlik yılı' olarak ilan edilmesinde fayda görüyorum, hayırlı olsun. Yürütülecek projelerle hem fiziksel erişim hem dijital dönüşüm en önemlisi de zihinsel dönüşüm yönünde gereken adımlar atılmalıdır. Eğer zihinsel dönüşüm sağlanmazsa zaten burada bir sakatlık var demektir. Bu sürecin Cumhurbaşkanı olarak bizzat takipçisi olacağımı özellikle ifade etmek istiyorum."
Bu hizmetleri güçlü bir şekilde devam ettireceğiz
Ailesi olmayan veya ailesinin yanında hayatını sürdürme imkanı kalmayan her çocuğa sahip çıkmanın devlet olarak en başta gelen görevleri olduğuna işaret eden Erdoğan, "Elbette esas olan, çocuğun ailesinin yanında veya ona aynı hissi yaşatacak bir ailenin yanında büyümesidir. Çünkü eskiden yaygın şekilde rastladığımız yurt tipi binalarda ve sadece kamu görevlilerinin gözetiminde çocuk yetiştirilmesi pek mümkün olmuyor. Bu amaçla iktidara geldiğimiz yıldan itibaren devlet korumasındaki çocuklarla ilgili sistemi baştan sona değiştirdik." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yurt tipi binaları terk ederek çocukların aile ve mahalle sıcaklığı içinde hayatlarını sürdürebilecekleri yeni bir sisteme geçildiğini belirterek, "Maddi durumu iyi olmadığı için devlet gözetimine verilen çocukları, kendi aile ortamlarında ekonomik ve sosyal olarak destekledik. Halihazırda 128 binin üzerinde çocuğun bu şekilde kendi aileleri yanında yetişmelerini sağlıyoruz." bilgisini aktardı.
Kimsesi olmayan çocuklar için koruyucu aile sistemini yaygınlaştırdıklarını, bunu yaparken de kardeşleri ayırmamaya itina gösterdiklerini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Halen 6 bine yakın koruyucu aile 7 bin 259 çocuğumuza ne yapıyor, sahip çıkıyor. Görüldüğü gibi devlet gerektiğinde ne deriz biz 'devlet baba', gerektiğinde 'devlet ana'. Bakın biz 'Anadolu' demişiz. Nereye? Anadolu'muza. Niye? Bundan dolayı. Daima ihtiyaç duyulan vatandaşlarımızın ve korumaya muhtaç çocuklarımızın devlet baba, devlet ana her zaman yanındadır. İnşallah önümüzdeki dönemde bu hizmetleri çok daha yaygın ve güçlü şekilde devam ettireceğiz."
"Aile kurumu, milli varlığımızın belkemiğidir." ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Büyük ve güçlü Türkiye hedefimize ulaşabilmenin en önemli şartlarından biri, aile kurumunu sağlam bir şekilde ayakta tutmaktır. Aksi takdirde tıpkı omurgası çökmüş bedenin felç olması gibi aile kurumu dağılmış bir toplumun da yerle yeksan olması kaçınılmazdır. Bugün Batı toplumlarını bekleyen en büyük tehdit budur. Batı çöküyor. Niye? Aile diye bir kavram buralarda kalmamış. Ama şimdi bizi de tehdit ediyor.
Aile kurumu dağıldığında nüfus da azalmaya başlıyor. Niye ben en az 3 çocuk diyorum? Bunu dememin sebebi; güçlü milletler güçlü ailelerden oluşur. Güçlü aileler kuracağız ki güçlü millet olalım. Yıllarca maalesef doğum noktasında kısırlaştırma politikası güttüler. Niye? Türkiye'nin nüfusu azalsın diye. Ben de tam aksini iddia ediyorum, nüfusumuz çoğalmalı ki biz ekonomi tahsili gördük ekonominin belkemiği insandır. İnsan varsa güçlüsünüz, insan yoksa güçlü değilsiniz, insan varsa emek var, insan varsa sermaye var, insan varsa para var, insan varsa üretim var, tüketim var. İnsan yoksa bunların hiçbiri yok."
Aile kurumu dağıldığında nüfusun da azalmaya başladığını söyleyen Erdoğan, "Çünkü sadece bireylerin ve onların hayat biçimlerinin hakim olduğu bir yerde çocuğa yer bulunamıyor. Bu yüzden pek çok Batı toplumu bir süre sonra yeryüzünden silinme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Türkiye de henüz bu derecede değilse bile aynı tehditle yüzleşmeye başlamıştır." diye konuştu.
Editör: Buğurcan Baştuğ
Haber Yorumları
Yorum Yazın
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.