İstanbul'da Marmara’ya yakın yapılar risk altında
Uzmanlar, İstanbul'un Marmara Denizi'ne yakın ilçelerindeki binaların, zayıf zemin yapısından dolayı olası bir depremde hasar görmemesi için hızlı şekilde yenilenmesi gerektiğini söyledi.
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat’taki depremlerin ardından, beklenen Marmara depremi nedeniyle bütün dikkatler İstanbul’a çevrildi. Kentte 2000 yılı öncesinde inşa edilen çok sayıda yapı bulunuyor. Bu yapıların bir kısmı ise Marmara Denizi’ne yakın ilçelerde yer alıyor.
Edinilen bilgilere göre; Uzmanlar, çoğu eski deprem yönetmeliğine göre yapılmış olan binaların, zayıf zemin yapısından dolayı olası bir depremde hasar görmemesi için mevcut deprem yönetmeliğine uygun şekilde hızla yenilenmesi gerektiği konusunda uyarıda bulunuyor.
“200-250 YILLIK PERİYOTLARDA BÜYÜK DEPREMLER OLUYOR”
AA muhabirine açıklamada bulunan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İnşaat Mühendisliği Geoteknik Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ümit Karadoğan, İstanbul’un tarih boyunca depremlerin yaşandığı bir şehir olduğunu söyledi.
İstanbul’da geçmişte meydana depremler nedeniyle ciddi yıkımların yaşandığını belirten Karadoğan, “İstanbul’da 200-250 yıllık periyotlarda büyük depremler oluyor. İstanbul’da son dönemlerde bir depremin yaşanacağı uzmanlar tarafından öngörülüyor.” dedi.
Beklenen deprem nedeniyle tüm gözlerin İstanbul’a çevrildiğini dile getiren Karadoğan, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu nedenle İstanbul’un zemin yapısı gündeme geldi. İstanbul çok değişken bir zemin yapısına sahip, bölge bölge değişebiliyor. Avcılar, Küçükçekmece, Büyükçekmece alüvyon zeminlerden oluşuyor. Bu nedenle bu yerler sıkıntılı yerler. Anadolu Yakası’nda Maltepe ve Kartal’ın sahil tarafları zemin açısından sıkıntılı. Kuzeye gittikçe zemin daha çok kayalardan oluşuyor. Fatih’te, Eminönü bölgesi hariç zemin sağlam. Eminönü’nde dolgu zemin bulunuyor ama Ayasofya, Süleymaniye’nin olduğu bölüm kayalardan oluşuyor, buralarda zemin güçlü. Ama bir ilçeye tamamen iyi demek doğru değil. Her ilçenin zemin yapısına parsel parsel bakmak gerekiyor. Bir yerin zeminin iyi olması depreme hazırlıklı olma acısından yeterli değil.”
ALÜVYON TOPRAK TEHLİKESİ
Zemin yapısı nedeniyle İstanbul’da Marmara Denizi’ne yakın ilçelerde toprak yapısının zayıf olduğunu vurgulayan Karadoğan, “İstanbul’un Marmara’ya sınır olan yerleri alüvyon topraktan oluşuyor. Bu nedenle kıyı tarafları birinci derecede depremden etkilenecek yerler. Buradaki yapıların mevcut deprem yönetmeliğine uygun şekilde gözden geçirilmesi, güçlendirilmesi veya yeniden yapılması gerekiyor. Uygun zemin etüdü yapılarak doğru şekilde buraya konutları yapmamız lazım.” ifadelerini kullandı.
“KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN HIZLANDIRILMASI LAZIM”
İstanbul Arel Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Recep Özay ise İstanbul’un Tuzla’dan Gümüşyaka’ya kadar uzanan sahil kesimindeki çoğu yerin, yumuşak zeminden oluştuğunu belirtti.
Sahil kesimlerinde ayrıca korozyonun da fazla olduğunun altını çizen Özay, “Örneğin Zeytinburnu ve Yeşilköy’de korozyon etkili. Avcılar’da ise zemin yumuşak, kil tabakası var. Beylikdüzü civarında 2000 öncesi eski yapılarda zemin etüdü yok. Büyükçekmece’nin ise zemini sıkıntılı. Fatih’in Samatya ve Yedikule mahallerinde zemin yönünden sıkıntılar var.” diye konuştu.
Özay, Büyükçekmece’den Silivri’ye kadar uzanan yazlıkların tehlike altında olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Buralarda kontrolsüz bir şekilde 60’lı, 70’lı yıllarda yapılmış çok katlı binalar var. Binaların temel sistemleri aşırı korozyondan zarar görmüş, malzeme ve zemin yönünden kötü durumda. Buradaki binaların çok acil riskli bölge ilan edilmesi lazım.
Anadolu Yakası’nda Tuzla’da zemin problemli yerler var. Ancak burada yapı stoğu çok eski değil. Kadıköy Fenerbahçe, Kurbağalıdere civarı zemin kötü. Eski binalarda zemin etüdü yok, üst yapı ve malzeme de ömrünü tamamlamış. Kentsel dönüşümün özellikle Marmara’ya kıyısı olan yerlerde hızlandırılması lazım. İstanbul’un birçok noktasında binalar eski yönetmeliğe göre yapıldı. Özellikle 70’li, 80’li yıllarda yapılan binalarda zemin raporu ve zorunluluğu yoktu. Binalar yumuşak zemin üzerine geleneksel kurallar çerçevesinde yapıldı.”